30 Nisan 2014

MARGUERITE YOURCENAR: HADRİANUS'UN ANILARI

Kitap adı: Hadrianus'un Anıları
Orijinal adı: Mémoirs d'Hadrien
Yazar: Marguerite Yourcenar
Çevirmen: Nili Bilkur
İlk yayınladığı sene: 1951

Yayınevi: Helikopter (3. Baskı-2013)
Sayfa sayısı: 319
ISBN: 975-605-5819-04-0








Belçikalı yazar Marguerite Yourcenar'ın okurla 1951'de buluşan bu eserinin çıktığı ilk günden itibaren büyük ses getirmesi ve hem okurlar hem de eleştirmenler tarafından adeta baş tacı edilmesi hiç de tesadüfi değil: ünlü Roma İmparatoru Hadrianus'un kurgusal anılarını içeren bu eser için yazar, 1924'te ilk adımları atmış ve 1948'e kadar kadar üzerinde çalışmış. Dolayısıyla, imparatordan günümüze kalan sınırlı kaynak üzerindeki bu derin çalışma, yazarın tarihi yeniden yorumlayan yaklaşımını son derece gerçekçi kılmış. Tabii üzerine bir de güçlü bir edebi üslup eklenince, ortaya çıkan eser bir "şaheser"e dönüşmüş.

Aslında tarihten biliyoruz ki, Hadrianus kendi otobiyografisini yazmış ama maalesef bu otobiyografi günümüze ulaşmış değil. Marguerite Yourcenar'ın kitabını oluştururken faydalandığı iki temel kaynak ise şu şekilde: dördüncü yüzyıldan kalan ve Latince yazılmış olan Historia Augusta ve Romalı tarihçi Cassius Dio'nun üçüncü yüzyılda yazdığı Historia Romana. Bu güçlü kaynaklar, her ne kadar okuduğu eserin bir kurgu olduğunu bilse de insanı güçlü bir gerçekçilik duygusuyla çepeçevre sarıyor.

Kitap, Hadrianus'un kuzeni ve aynı zamanda halefi olan Marcus Aurelius'a yazdığı bir mektup niteliğinde. Ama bu uzun mektupta, imparator geçmişe dönüyor, yaşadıklarını anlatıyor ama bundan daha da önemlisi yaşama, zafere, yenilgiye, ihanete, güce, ölüme ve yaşamını şekillendiren daha birçok kavrama dair şahsi yorumlarını da paylaşıyor.

Tarihi romanlar içinde çok farklı ve çok özel bir yeri olan bu eseri keşke iktidarda olan ya da iktidarda olmayı arzulayanlar okusalar... Hadrianus'un mu yoksa yazarın mı olduğunu kestirmek güç de olsa, satırlarda gizlenmiş saptama, tavsiye ve öngörüler o kadar güçlü ki... kitapta altı çizilmedik satır kalmayacak kadar çoklar hem de...

Hadrianus'un Anıları'nı Kuzey Ege'deki bir yaz tatilimde, önümde Ege'nin yeşilli mavili manzarası, tepemde zeytin ağacının dalları ve çevremde geveze cırcır böceklerinin ezgileri varken okumuştum. Bu ortamın da etkisiyle muhtemelen, "kitaplıklar kurmak, ilerideki ruhsal kışa yedek erzak biriktirmektir" diyen bu imparatorun anıları bende kolay kolay silinmeyecek bir iz bıraktı.... Böyle derin izler peşinde olanların mutlaka okumasını tavsiye ederim....

Bu kitabı satın almak isterseniz: 

28 Nisan 2014

BURCU PELVANOĞLU-HALE ASAF: TÜRK RESİM SANATINDA BİR DÖNÜM NOKTASI

Kitap adı: Hale Asaf: Türk Resim Sanatında Bir Dönüm Noktası
Yazar: Burcu Pelvanoğlu
İlk yayınladığı sene: 2007

Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları (1. Baskı 2007)
Sayfa sayısı: 213
ISBN: 978-975-08-1308-5










Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi araştırma görevlisi Burcu Pelvanoğlu'nun bitirme projesi olarak başladığı ancak biriken bilgiler doğrultusunda kitaba dönüştürdüğü bu eser, sadece Türk resim sanatının meraklıları için değil, aynı zamanda biyografi severler için de çok değerli bir kaynak teşkil ediyor.

Meşrutiyet'ten Cumhuriyet'e uzanan süreçte, sanatın içindeki kadın profilinin konumunu çok net ortaya koyan Hale Asaf'ın yaşamı, aynı zamanda coğrafyamızda bu dönemde kadının ve kadın-sanatçının durumunu da birebir yansıtıyor. Ama bu etiketlerin dışında, Hale Asaf'ın "içinden geldiği gibi yaptığı" resmin sanatsal gücü de irdeleniyor. 

Çok çok genç yaşta, daha 33'ündeyken yaşama veda eden Hale Asaf, bu kitapta eserleriyle, üslubuyla, bu üslubun oluşmasına etken olan bağlantıları ve çevresiyle, yaşamıyla adeta yeniden hayat buluyor. Sanatla ilgilenenlerin çok yakından bildiği bu isim, çok daha geniş çevrelerin de ilgisini hakediyor.

Bu üretken ama bir o kadar da dokunaklı yaşamın satırlarında dolaşırken, eminim tüm okurlar benim gibi fazlasıyla erken sonlanmış bu hayatın etkisinde uzun süre kalacak ve ressamın akıbeti bilinmeyen eserlerinden birine belki rastlarım diye Fransa'ya yolları düşerse, en ücra köşedeki galerilerde Hale Asaf'ın fırça darbelerinin izini süreceklerdir.

Bu kitabı satın almak isterseniz:

http://www.dr.com.tr/kitap/hale-asaf-turk-resminde-bir-donum-noktasi/burcu-pelvanoglu/sanat-tasarim/resim-plastik-sanatlar/urunno=0000000249984


16 Nisan 2014

MARIO VARGAS LLOSA: DON RIGOBERTO'NUN NOT DEFTERLERİ

Kitap adı: Don Rigoberto'nun Not Defterleri
Orijinal adı: Los Cuadernos de don Rigoberto
Yazar: Mario Vargas Llosa
Çevirmen: Peral Bayaz Charum
İlk yayınladığı sene: 1997

Yayınevi: Can Yayınları (1. Baskı-1999)
Sayfa sayısı: 301
ISBN: 975-510-894-7








Latin Amerika edebiyatının Nobel Edebiyat Ödülü sahibi isimlerinden Perulu yazar Mario Vargas Llosa, eserleri kadar, politikadaki aktif mevcudiyeti ve bir başka Nobel Edebiyat ödüllü Latin Amerikalı yazar Gabriel Garcia Marquez'i yumruklamak suretiyle edebiyat magazininde edindiği yeri ile prototip yazar profilinin dışına çıkan aykırı bir sanatçı. 

1960'larda duyulmaya başlayan edebi şöhretini, 2010 senesinde Nobel ile taçlandıran Llosa, kitaplarında Peru toplumu ve kültürü üzerine odaklanmasıyla meşhur olmakla birlikte, ilerleyen senelerde coğrafi etkilenim alanını Bosna, Hırvatistan gibi daha geniş alanlara yaymış bir yazar.

Don Rigoberto'nun Not Defterleri isimli, son dönem eserlerinden biri olan bu kitap ise, yine geleneksel çizgisinde ilerliyor ve Peru'nun Lima kentindeki aile ilişkilerini, bu kez sapkın olarak adlandırılabilecek bir erotizmin ağır bastığı bir çerçevede irdeliyor. Erotizmin boyutunu, üslubu bu kadar sanatsal olmasa, pornografik seviyede olarak tanımlamak bile mümkün hatta. Ancak bu aile ilişkileri esasen romanın sadece yüzeysel çerçevesini oluşturuyor: bir kademe derinde, romandan, her zamanki gibi, toplumsal ve kurumsal eleştiri ve başkaldırı feryatları yükseliyor. Baba, oğul ve üvey anne üçgeni üzerine kurgulanan roman, hayalle gerçeğin birbirine geçtiği tipik bir Latin Amerika edebiyatı örgüsünde ilerliyor.

Mario Vargas Llosa'nın sıradışı dünyasıyla tanışmak isteyenler için, cesur bir ilk adım olarak bu kitabı tavsiye ediyorum.

Bu kitabı satın almak isteyenler için:



11 Nisan 2014

AHMET HAMDİ TANPINAR: BEŞ ŞEHİR

Kitap adı: Beş Şehir
Yazar: Ahmet Hamdi Tanpınar
İlk yayınladığı sene: 1946

Yayınevi: Dergâh Yayınları (30. Baskı 2012)
Sayfa sayısı: 215
ISBN: 978-975-995-244-0










Bazı kitaplara başlarsınız, bitirmeden kalkmazsınız. Kimilerini okur bitirir, sonra yeniden ve yeniden bir kaç kez daha okursunuz. Kimilerini başucu kitabı yapar, aklınıza geldikçe biraz okur, satırlarının altını çizer, bir kenara koyarsınız, belki aylarca ellemez, sonra bir akşam yeniden elinize alır, bambaşka bir bölümünü okursunuz.

Edebiyatımıza "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" gibi muhteşem bir klasiği kazandırmış olan güçlü yazarımız Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Beş Şehir"i ise, gezdikçe, öğrendikçe dönüp dönüp okuyacağınız bir kitap. Seyahat etmeyi ama gezerken dört yönlü görmeyi, hissetmeyi ve öğrenmeyi sevenlerdenseniz, "Beş Şehir" sizin olmazsa olmazlarınızdan biri, benden söylemesi....

Yazarın yaşamının belli bölümlerinde ikamet ettiği şehirler olan Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul'u tarihinden mimarisine, izlenimlerinden kültürüne dört yönüyle anlatan bu eser, bahsi geçen şehirleri gezip gördükten sonra büyük keyif alarak okuyacağınız bir yapıt. Önce gezip sonra okumak diyorum, çünkü o şehre ayak basmadıysanız, yazarın o çok güçlü tasvirlerle ve yorumlarla sunduğu şehrin güzelliğini tam olarak anlamak mümkün olmuyor. Kendi gözünüzle gördüklerinizi yazarın yorumlarıyla birleştirince ancak ortaya çıkıyor o büyülü deneyim. Bu arada o şehre ayak basmak dediğime de bakmayın: örneğin istediğiniz kadar İstanbul'da yaşıyor olun, eğer zaman ayırıp da yaşadığınız şehri gezmediyseniz, geçmişini tanımak için yüzyıllar öncesinden kalan camilerinde, avlularında, sokaklarında dolaşmadıysanız, yazarın anlattığı İstanbul'la ortak bir payda bulmanız hayli zor olacaktır...

"Beş Şehir" kolay okunan, hızla akan bir yapıt değil. Okurken de emek gerektiriyor. Özellikle çok güçlü tasvirlerin ardından bir es vermek, o tasviri gözünüzde canlandırmak ve duyumsamak ihtiyacını yaratıyor. Beş Şehir bir seyahatname değil, bir tarihi inceleme değil, şehirler üzerine bir deneme yazısı hiç değil; esasen bu kitap bunların hepsi...Konya'yı okurken hoyrat ve şehevi II. Keykubad'ın yaşadıklarını ve dönemin örflerini öğreniyorsunuz... İstanbul'u okurken geçmişten geriye kalanların herşeye rağmen bu kadar az olmasına sebebiyet veren ahşap mimarinin gerekçelerini anlıyorsunuz... Bursa'yı okurken kaybedilen ağaçların ardından bir çevrecilik felsefesi ile karşılaşıyorsunuz.... Bir kaç sayfa sonra, tarihin derinliklerinden Yahya Kemal'i "garson lütfen suyu da yıkayınız" sözüyle Abdülhak Şinasi'nin titizliğini vurguladığı kebapçıda buluyorsunuz... Kısacası sadece şehir şehir değil, asır asır da geziyorsunuz Beş Şehir sayesinde...

Türkiye sevdası gezginlere ve tarih meraklılarına bu büyük ustanın eserini gönülden tavsiye ediyorum....

Bu kitabı satın almak isterseniz:

9 Nisan 2014

NECİB MAHFUZ: MİRAMAR

Kitap adı: Miramar
Orijinal adı: Miramar
Yazar: Necib Mahfuz
Çevirmen: Suat Ertüzün
İlk yayınladığı sene: 1967

Yayınevi: Turkuvaz Kitap (1. Baskı-2010)
Sayfa sayısı: 174
ISBN: 978-605-5596-82-8








1988 senesinde Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülen ünlü Mısırlı yazar Necib Mahfuz'un en ünlü eseri Kahire Üçlemesi olsa da, Miramar, her zamanki Necib Mahfuz sembolizmiyle yoğrulmuş sıcacık bir öyküyü anlatmasıyla bende ayrı bir yere sahip bir roman. Belki de Yeşilköy Sahil Caddesi'nde 40 yılı aşkın süredir aile pansiyonu olarak işletilen, daimi sakinleri olan pansiyonun içindeki yaşamı önünden her geçtiğimde çok merak etmiş olmam da bu kitaba duyduğum özel ilginin asıl nedeni olabilir. 

1960'ların İskenderiye'sinde Yunanlı bir kadının işlettiği Miramar isimli pansiyonda yaşayanların hikayesini anlatan roman, bir yandan bireysel öykülere odaklanırken, bir yandan da devrim sonrasında Mısır'daki toplumsal değişimi yansıtıyor. Pansiyonda çalışan güzel, çalışkan ama eğitimsiz Zühre'nin ilgisini çekmeye çalışan pansiyon sakinlerinin gözünden aynı olayları farklı farklı yorumlarla aktaran roman, bir yandan da modernleşme sancıları çeken Mısır'ın çıkmazlarını ortaya koyuyor.

Arap edebiyatının varoluşçu sesini müthiş bir lirizm eşliğinde duyuran Necib Mahfuz'la henüz tanışmadıysanız, ilk adımı bu kitapla atmanızı öneririm: sürükleyici, sıcacık ama bir o kadar da siyasi vurguyla dolu bu roman sizi hayal kırıklığına uğratmayacaktır.

Bu kitabı satın almak isterseniz:



8 Nisan 2014

AHMET ÜMİT: PATASANA

Kitap adı: Patasana
Yazar: Ahmet Ümit
İlk yayınladığı sene: 2000

Yayınevi: Doğan Kitap (20. Baskı 2006)
Sayfa sayısı: 402
ISBN: 975-293-051-4










Edebiyatımızın ünlü polisiye yazarı Ahmet Ümit'in yayınlanan üçüncü romanı olan Patasana bence kendisinin en başarılı, en sürükleyici, en etkileyici eseri. Bu görüşümde muhtemelen bu kitabı okuduğum dönemdeki olaylar ve ruh halim de etkilidir... Esasen, okuduklarımızı ruhumuzun kütüphanesine yerleştirirken, okurkenki yaşamımızın, duygularımızın, ruhumuzdaki dingin ya da sert esen rüzgarların etkisini nasıl yadsıyabiliriz ki?...

Patasana, günümüz ve geçmişin birbirine dolandığı/dolaştığı bir eser: olayın polisiye boyutu günümüzde geçiyor. Bir arkeoloji kazısı sırasında bir cinayet işleniyor ve günümüzdeki olaylar, kazının yapıldığı coğrafyadaki çağdaş toplumsal sorunları da es geçmeden, bu cinayetin çözümü üzerine odaklanıyor. Ama bir de Hitit sarayında görevli saray yazmanı Patasana'nın yazdığı tabletler var. Kitabın bir bölümü günümüzdeki cinayeti anlatırken, müteakip bölümü ise bu Hitit tabletini aktarıyor. Her bir bölümün başlangıç cümlesi, bir önceki bölümün kapanış cümlesindeki kavramla başlıyor. Günümüz ve geçmiş arasındaki bağlantı da bu şekilde kuruluyor. 

Tarihsel örgüsüne rağmen tabii ki bu tarihi roman ya da inceleme değil... Toplumsal sorunlara değinmesine rağmen tabii ki bu bir deneme yazısı değil... Bu bir polisiye... Her zamanki gibi son anına kadar katili bulmakta zorlandığınız, tarihsel esintilerle süslenmiş, sürükleyici bir polisiye... Halen okumadınızsa, hemen okunacaklar listesine eklemekte fayda var....

Bu kitabı satın almak isterseniz:

http://www.dr.com.tr/Kitap/Patasana/Ahmet-Umit/Edebiyat/Roman/Polisiye/urunno=0000000126030

3 Nisan 2014

FRANZ KAFKA: DAVA

Kitap adı: Dava
Orijinal adı: Der Process
Yazar: Franz Kafka
Çevirmen: Ahmet Cemal
İlk yayınladığı sene: 1925

Yayınevi: Can Yayınları (12. Baskı-2010)
Sayfa sayısı: 230
ISBN: 978-975-510-925-1








Franz Kafka'nın 1914 senesinde yazdığı ama yayınlanması 1924'ü bulan, 1962'de Orson Welles yönetmenliğinde Anthony Perkins, Jeanne Moreau, Romy Schneider gibi güçlü sanatçılar eşliğinde beyaz perdeye uyarlanan bu ünlü eserini okuduğum günlerde, ülkemizde Balyoz ve Ergenekon davalarının bir kasırga gibi esiyor olması sanırım hayli acı ve hayli güçlü bir tesadüftü.

İngilizce'ye giren  ve "Kafka romanlarındaki gibi bunaltıcı ve kabus dolu" olarak Türkçeleştirebileceğimiz "kafkaesque" kelimesine öncülük eden romanların başında gelen Dava, gerçekten de üzerine üzerine gelen bürokrasi karşısında insanın umarsız, çaresiz kalmasını, kendisini ufacık ve etkisiz hissetmesini iliklerinize kadar hissettirten bir roman.

Kahramanımız Joseph K. otuz yaşına girdiği sabah, kaldığı pansiyona gelen iki devlet görevlisi tarafınca tutuklanır ama bu garip bir tutuklamadır çünkü yaşamı "görünüşte" aynen devam etmektedir, hapse atılma gibi bir durum söz konusu değildir. Suçunun ne olduğunu bilmez, kimseden de öğrenemez. Etrafı da onun tutuklandığını bilmekte ve bundan kurtulması için çeşitli tavsiye ve baskılarda bulunmaktadır. Masumiyetinden emin olan kahramanımız mahkemede süren davaya da katılır ama mahkeme bildiğimiz mahkeme değildir. Otuz bir yaşına girdiği gün sona eren öykü, gerçekten de öyle böyle değil, tam bir kabus, hatta karabasan...

Okurken, ülkemizde yaşananlarla paralellikler kurmadan edemediğim, acaba bu kitabı okuyup esinlendiler de mi bunları yaşıyoruz diye sorgulamaktan kendimi alamadığım bu eseri, eğer ruh haliniz böyle bir karabasanı kaldıracak kadar güçlüyse çok tavsiye ediyorum... Ya da bırakın bence ruh halinizi, bu karabasanın gerçeğe dönüşmüş halinde halen yaşamakta olan onlarca, yüzlerce kahramanımız varken, bence bir görevmişcesine okuyun... Bazen sorgulamak acıtır ama her halükarda güçlendirir.....