18 Eylül 2019

MOHSIN HAMİD: GÖNÜLSÜZ KÖKTENDİNCİ

Kitap adı: Gönülsüz Köktendinci
Orijinal adı: The Reluctant Fundamentalist
Yazar: Mohsin Hamid
Çevirmen: Figen Yanık
İlk yayınladığı sene: 2007

Yayınevi: Pegasus Yayınları (1. Baskı 2013)
Sayfa sayısı: 200
ISBN: 978-605-3431-17-6








11 Eylül sonrası dünyada yaşanan din eksenli kutuplaşmanın bireysel boyuttaki bir örneğini anlatan Gönülsüz Köktendinci, Pakistanlı yazar Mohsin Hamid'e Booker Prize adaylığının yanısıra, 3 farklı ödül kazandırmış.

Pakistan'ın Lahor şehrindeki bir lokantada bir Amerikalı ile bir Pakistanlı arasında geçen, okurun sadece Pakistanlı'nın ağzından dinlediği bir diyaloğun içinde geçen roman, burslu olarak Princeton Üniversitesi'nden mezun olan, ardından büyük bir başarıyla Wall Street'in ünlü bir finans şirketinde çalışmaya başlayan, batı normlarına göre yaşayan ve hiçbir "ötekileştirme" deneyimlemeden kapitalist dünyanın nimetlerinden faydalanarak yaşayan Pakistanlı Cengiz'in hikayesini anlatıyor. 11 Eylül olaylarından sonra, kabullenmesi zaman alsa da, yaşamı adım adım değişen Cengiz, tüm bu yaşananların üzerine, aşık olduğu kadının da bir türlü içinde çıkamadığı bunalım girdabında kayboluşunu izleyerek, aslında engel olabileceği ama engel olmak için bir istek, bir motivasyon duymadığı bir değişim geçiriyor. Bu değişim ona içinde yetiştiği, şekillendiği sistemin bugüne kadar görmek istemediği diğer yüzünü gösteriyor.

Klişelerden uzak, anlatımı fevkalade güçlü, hiçbir şeyin siyah-beyaz olmadığını bir kez daha ortaya koyan bir roman "Gönülsüz Köktendinci". Aldığı ödüller, yazıldığı dönemin popüler bir konusu olmasından bağımsız, gayet güçlü bir kalemin hakkını içeriyor. Bir yandan bir gizem, diğer yandan dozu satır satır artan bir heyecan ve hayal gücünü zorlayan bir sonla, bu kitap okuru her anlamda etkisi altına alıyor.

Doğu-batı arasında sıkışmış tüm kültürlerin kendinden bir şeyler bulabileceği, başarılı bir roman "Gönülsüz Köktendinci".


Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız






27 Ağustos 2019

GEORGE SANDERS: ARAFTA

Kitap adı: Arafta
Orijinal adı: Lincoln in the Bardo
Yazar: George Sanders
Çevirmen: Niran Elçi
İlk yayınladığı sene: 1934

Yayınevi: Delidolu Yayınları (1. Baskı Şubat 2017)
Sayfa sayısı: 451
ISBN: 978-605-5060-84-8







George Sanders çağımızın ses getiren yazarlarından. 2014'te Folio Ödülü'ne layık görülmüş, "Arafta" isimli romanıyla ise, 2017'de Booker Prize ödülünü kazanmış. The New Yorker dergisi 2002'de kendisini" 40 Yaşın Altındaki En İyi Yazarlar" arasında göstermiş. Time dergisi ise, 2013'te Sanders'i "Dünyadaki En Etkili 100 Kişi" listesine almış.

Ben George Sanders'i "Arafta" romanıyla tanıdım. Bu roman okurlarını uçlarda topluyor: beğenen çok beğeniyor, beğenmeyen hiç sevmiyor. Ben, tahmin edileceği üzere, ilk kategoridekilerdenim.

Hiç alışık olmadığımız bir örüntüsü var bu kitabın. Okumak için önce bir disiplin geliştirmek gerekiyor. Eğer o disiplini oluşturamazsanız, anlamsızlıklar bütünü gibi de görebilirsiniz yazılanları. Ama bir kere o disiplini oturttunuz mu, o zaman inanılmaz bir akışa kaptırıyorsunuz kendinizi okurken.

Roman, adı üzerinde, arafta geçiyor. Ölmüş ama bir türlü gitmesi gereken yere gidememiş ama bir şekilde de bazıları bunun bir türlü farkına varamayan insanların dünyasında dolaşıyor okur. Gerçekten çok zengin bir hayalgücünün ilmek ilmek işlediği bir dünya burası. Ama bir yandan da tarihi bir gerçekle el ele ilerliyor öykü: ABD Başkanı Abraham Lincoln'ün 11 yaşında ölen oğlu Willie de geliyor bu araf dediğimiz boyuta. Ve onunla birlikte öykünün anlatımına o dönemle ilgili kitaplar, gazeteler, röportajlar giriş yapıyor.

Okuru zorlayan kitaplardan hoşlanıyorsanız, bu kitabı mutlaka okumalısınız. Zorlamak derken, alıştığımız anlamda bir zorlama değil bu yalnız, onu bir kez daha vurgulayayım. Bu, okuma disiplini, algı disiplini açısından bir zorlanma... Ölümün ardındaki gizemi, herhangi bir dini çerçeve olmaksızın, çözme gayreti (ve hatta belki de cüreti) gösteren yazarın bu kitabı, edebiyat dünyasında değişik bir ilke imza atıyor...

Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız

21 Mayıs 2019

GEORGE ORWELL: BURMA GÜNLERİ

Kitap adı: Burma Günleri
Orijinal adı: Burmese Days
Yazar: George Orwell
Çevirmen: Deniz Canefe
İlk yayınladığı sene: 1934

Yayınevi: Can Yayınları (16. Baskı Kasım 2018)
Sayfa sayısı: 315
ISBN: 978-975-07-2240-0








Distopik roman deyince aklımıza gelen ilk isim olan George Orwell'in kaleme aldığı ilk roman olan Burma Günleri, gerçekleri çiğ ve gözü acıtan bir ışık altında ortaya koyan ve gerçeklerin zaman zaman distopik tanımına ne kadar yaklaşabileceğini gösteren bir eser.

Yazarın, bugün Myanmar olan, ama o dönemde İngiliz sömürgesi altındaki Burma olarak bilinen topraklarda 1922-1927 yılları arasında yaptığı sömürge polisliği döneminde edindiği izlenimlerden yola çıkarak kaleme aldığı Burma Günleri, ırkçılık, sömürgeci baskı, yolsuzluk, başkaldırı gibi toplumsal olaylarla aşk, korku, çaresizlik, bunalım gibi insan psikolojisi unsurlarını bir potada eritiyor.

Kahramanımız Flory, 30'lu yaşlarının ikinci yarısında, yüzündeki doğum lekesiyle bir türlü barışamamış, uzun yıllardır Burma'da çalışan, gerçek hayattan buraya kaçmış ve burada o hayattan adeta saklanan bir İngiliz. Kasabanın az sayıdaki diğer İngiliz vatandaşlarıyla birlikte zaman geçirmekle birlikte, onlardan farklı olarak yerli halkla efendi-hizmetkar ilişkisi dışında bir bağ kurmuş, onları anlayan hatta takdir eden bir kişi. Bu düşüncelerini, İngiliz topluluktan dışlanmamak adına, çok da dile getirmese de, bu konudaki oto sansürüne rağmen, topluluk içinde eğreti duran bir profil. Kasabaya 22 yaşındaki Elizabeth'in gelmesiyle, yıllardır kurduğu düzen alt üst olan ve kaçındığı "hayal kurma" girdabına düşen ve bir daha da bu girdaptan çıkamayan bir adam.

Romanda olaylar, Flory'nin bu dar çevresinde geçiyor ve her ne kadar yazar, bir sonraki adımda ne olacağını hissettirse de, ustalıkla yazılmış satırlar, bu biteviye dünyada olacakları heyecanla takip etmenizi sağlıyor.

Acı ve acımasız bir gerçekçilikle yazılmış olan bu roman, George Orwell'in eserleri arasında benim en sevdiğim oldu. O bilindik alaycı İngiliz mizahı ile bir araya gelmiş güçlü bir gözlem, toplumsal eleştiriyi edebiyatla birleştirerek ortaya çok etkili bir eser çıkarmış. Henüz bu romanı okumadıysanız, çok da geç kalmayın derim: edebiyatın güzelliğini vurgulayan bir roman "Burma Günleri"...

Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız

15 Nisan 2019

ZABEL YESAYAN: YIKINTILAR ARASINDA

Kitap adı: Yıkıntılar Arasında
Orijinal adı: Averagnerun Meç
Yazar: Zabel Yesayan
Çevirmen: Kayuş Çalıkman Gavrilof
İlk yayınladığı sene: 1911

Yayınevi: Aras Yayıncılık (3. Baskı Haziran 2017)
Sayfa sayısı: 319
ISBN: 9786055753436







Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu'nun oyunu "Zabel, başrol oyuncusu 2 tane "yılın en iyi kadın oyuncusu" ödülü kazanmasa, dikkatimi bile çekmeyecekti... O oyuna gitmesem, Zabel Yesayan'ın adını bile duymayacaktım... Zabel Yesayan'ı öğrenmesem, ülkemiz topraklarındaki acı Nisan 1909 olaylardan haberim bile olmayacaktı... Hoş, hiç haberim olmasaydı, belki daha iyi olurdu, acı gerçeklerdi zira öğrendiklerim...

Zabel Yesayan Batı Ermeni edebiyatının önemli isimlerinden biri olarak tarihe geçmiş bir Osmanlı vatandaşı. Osmanlı toplumunda anti-militarist hareketin ve feminist akımın öncülerinden kabul edilen, Üsküdar'da doğmuş ve maalesef Sovyetler Birliği'nin Stalin yönetimindeki zalim döneminde, Sibirya'da bir toplama kampında bilinmeyen bir tarihte ölmüş, mezarının yeri bile bilinmeyen bir kadın öncü... 

1909'da İstanbul'da 31 Mart olayları cereyan ederken, gerici hareket, tarih boyu şahit olduğumuz kışkırtmalar, spekülasyonlar ve düşmanlıklarla yola çıkarak, başta Adana olmak üzere, tüm Klikya bölgesinde Ermenilere karşı bir katliam başlatıyor. Yabancı olduğumuz bir sahne değil maalesef: 1955'teki 7-8 Eylül olaylarından, 1978'deki Maraş katliamından, 1993'teki Madımak katliamından farklı değil, bir tür pogrom bu yaşanan...

İşte "Yıkıntılar Arasında", Zabel Yesayan'ın, 1909 Adana olayları sonrasında, İstanbul Ermeni Patrikhanesi'nin görevlendirdiği yardım heyetinin bir üyesi olarak bölgeye gidip gördüklerini aktardığı bir eser. Bu kitabı farklı kılan, olaylara politik değil, insani gözle bakıp aktarması... Tek taraflı bir propaganda sunmayıp, "sezar'ın hakkı sezar'a" yaklaşımıyla, olabildiğince tarafsız bir yaklaşımla olayları anlatması... Kimseye, hatta kendini görevlendirenlere bile yaranma güdüsü taşımaksızın, süreç boyunca hatalı olan herkesi sözü dolandırmadan korkusuzca işaret edebilmesi...

İç acıtan bir kitap bu... Yaşanan bireysel acılardan içiniz acıyor... İnsanlık nasıl da tarihten hiç ders almamış da aynı coğrafyada daha bu olayların üzerinden 6 yıl geçmeden benzer olaylar yaşanmış, sonra 1955'te bir daha yaşanmış, sonra 1978'te bir daha, 1993'te bir daha, anlamakta zorlanmaktan içiniz acıyor... Daha 100 yıl öncesinin bu olaylarından bu kadar bihaber olmaktan kaynaklanan utançla içiniz acıyor... Ama bu acıya rağmen, kitap elinizden düşmüyor...

Geçmişle yüzleşmekten korkmayanlar için tavsiye ederim bu kitabı... Belki bir gün o köylere giderseniz, bir başka bakarsınız kanla sulanmış o taşlara, topraklara, her bir çimen ayrı bir anlam ifade eder artık size...

Bu kitabı satın almak için burayı tıklayabilirsiniz

8 Mart 2019

JEAN-PAUL DIDIERLAURENT: 6.27 TRENİ

Kitap adı: 6.27 Treni
Orijinal adı: Le Liseur du 6 h 27
Yazar: Jean-Paul Didierlaurent
Çevirmen: Aysel Bora
İlk yayınladığı sene: 2014

Yayınevi: Can Yayınları (2. Baskı Ocak 2018)
Sayfa sayısı: 133
ISBN: 978-975-07-3547-9








Bana kim tavsiye etti bu romanı ya da nerede gördüm, duydum da aldım bilmiyorum ama iyi ki almış, iyi ki okumuşum "6.27 Treni"ni... Uzun zamandır içimi bu kadar ısıtan, bana kendimi bu kadar iyi hissettirten bir roman okumamıştım.

Yazar Jean-Paul Didierlaurent ülkemizde çok tanınan bir isim olmasa da, öykü kitaplarıyla iki kere Uluslararası Hemingway Ödülü kazanmış, bu romanı ile de 2015'te Cézam Edebiyat Ödülü'ne layık görülmüş usta bir kalem.

Bu roman, yazarın da ifade ettiği gibi aslında bir tür "kelime ve okuma sevgisi deklarasyonu". Romanın tüm karakterleri, bir şekilde kelimelerle, kitaplarla içiçe geçmiş bir yaşam sürüyorlar. Ama son derece sıradan yaşamlar, son derece farkedilmeyen, son derece görünmez, görülmek istenmez yaşamlar onlarınki... Yanlarından geçtiğinizde farketmeyeceğiniz bu sıradan insanların yaşamlarının sıradanlığı içinde, insanın içini ısıtan, insana umut veren güzellikler tomurcuk veriyor kitabın sayfalarında ilerledikçe...

Romanın konusunu yazmayacağım sizlere, çünkü konu, dediğim gibi, sıradan insanların sıradan yaşamları... Romanı güzel kılan ise, bu sıradanlığın içindeki güzellikleri ve umudu ortaya çıkarması ve bunu hiç zorlamayan ama özenli bir üslupla okura sunması..

Öte yandan, biz Türk okurlar için, bu kitabı bu kadar başarılı kılan çevirmen Aysel Bora'yı da ayrıca tebrik etmek gerekiyor. Sözcüklere dayalı bir örgüsü olan bu romanı, Fransızca'daki uyumu bozmadan aktarabilmiş olması gerçekten takdire şayan.

Şu sıralar şöyle gönlüm şenlensin, biraz umutlanayım diyorsanız, hemen koşun bu kitabı alıp okuyun... Hayat size daha güzel gelecek, emin olun...

Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız

16 Ocak 2019

MERYL COMER: BİZİM ALZHEİMER HİKAYEMİZ

Kitap adı: Bizim Alzheimer Hikayemiz
Orijinal adı: Slow Dancing with a Stranger: Lost and Found in the Age of Alzheimer
Yazar: Meryl Comer
Çevirmen: Esengül Ayyıldız
İlk yayınladığı sene: 2014

Yayınevi: Paloma Yayınevi (1. Baskı Temmuz 2018)
Sayfa sayısı: 215
ISBN: 978-605-9200-43-1






Meryl Comer ülkemiz için bilindik bir isim değil ama ABD'de ünlü bir sunucu olmasına istinaden çok tanınan bir kişi. Kişisel deneyiminden yola çıkarak yazdığı bu eserin ülkesinde çok satanlar listesine girmiş olması muhtemelen öncelikle bu bilinirliğinden kaynaklanıyor ama açıkçası kitabın kendisi de çok etkileyici ve acı bir süreci anlatıyor olmasına rağmen çok sürükleyici.

Yazarın, kendi alanında çok başarılı ve ünlü bir şahsiyet olan eşi, hayatının en verimli dönemi denecek erken bir yaşta Alzheimer hastalığına yakalanıyor ve 20 yılı aşkın bir süre Meryl Comer, eşine evde bakıyor. Bu sürenin ikinci yarısında ise, aynı hastalığa yakalanan annesinin de bakımını üstleniyor.

Bizim Alzheimer Hikayemiz, bu zorlu sürecin, hastalığın ilk belirtilerinden hastanın vefatına kadar geçen dönemin adeta bir günlüğü. Özellikle Alzheimer hastalığından muzdarip yakınları olanlar için "yalnız değilsiniz" mesajı taşıyan bu kitap, yazarın maddi sorunlarla, yalnızlıkla, çaresizlik duygularıyla başlayıp, tüm yaşadığı zorlukları olumlu bir amaca hizmet eder niteliğe dönüştürmesiyle devam eden  deneyimini anlatıyor.

Yaşananları süsleyip püslemeden ama aynı zamanda bir melodrama da dönüştürmeden, olası en gerçekçi yaklaşımla anlatan bu kitap hem Alzheimer hastalığıyla bu ya da şu şekilde mücadele etmiş herkesin kendinden izler bulabileceği, hem de yaşadığı sorunları hayırlı bir amaca hizmet eden bir deneyime dönüştürmek isteyenlerin ilham alabileceği bir eser.

Başarılı bir çeviriyle Türkçe'ye kazandırılmış bu kitabı okumanızı tavsiye ederim.

Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız

7 Ocak 2019

ASLI PERKER: FLAMİNGOLAR PEMBEDİR

Kitap adı: Flamingolar Pembedir
Yazar: Aslı Perker
İlk yayınladığı sene: 2018

Yayınevi: Everest Yayınları (1. Baskı 2018)
Sayfa sayısı: 237
ISBN: 9786051852966










Son iki senedir, tesadüf işte, yılın ilk okuduğum kitabı, Türk edebiyatının göreceli genç kadın yazarlarının elinden çıkmış oluyor... Geçen sene Şebnem İşigüzel'in "Venüs"üyle güzel bir başlangıç yapmıştım yeni okuma yılına, bu sene ise Aslı Perker'in "Flamingolar Pembedir"i ile ilk adımı attım.

Her ne kadar acı bir olayın sonrasında, 6 yaşında bir kız çocuğunun anne ve babasını bir trafik kazasında kaybetmesinden sonraki yaşamını anlatsa da, bu kitap sıcacık bir roman. Naifliği ve sadeliği ile insanın içini ısıtan satırlarla dolu. Bu kız çocuğunun buluğ çağına kadar olan dönemini, her yaşın getirdiği ayrı muhakeme ve ayrı üslupla ortaya koyan yazarı ise alkışlıyorum. Aralara, hiç de rahatsız edici olmadan serpiştirilmiş hayata dair görüşler ise, romanı, yorucu olmadan, derinleştiriyor. Ama kitabın en vurucu yeri, son sayfadaki tek bir paragraftan oluşan bölümü... O kısacık paragraf, okuduklarınızı yeni baştan yorumlamanızı tetikliyor.

İkinci kitabı 8, onu takip eden kitabı ise 24 dile tercüme edilen Aslı Perker'in bu romanı da, yerelliğine rağmen tüm kültürlere hitap eden anlatımıyla, bence eski kitaplarını aratmayacaktır.

Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız