3 Kasım 2018

SELAHATTİN ENİS: BATAKLIK ÇİÇEĞİ

Kitap adı: Bataklık Çiçeği
Yazar: Selahattin Enis
İlk yayınladığı sene: 1924

Yayınevi: Ayrıntı Yayınları (1. Baskı 2018)
Sayfa sayısı: 110
ISBN: 9786053143116










Selahattin Enis adını, bu sene Hürriyet Kitap Sanat'ta okuyuncaya kadar hiç duymamıştım. Ama bu kez benim ayıbım sayılmazmış, adeta bilerek unutturulmuş Selahattin Enis...

1912-1928 yılları arasında roman ve hikayeler yazan yazar, bu 16 yıllık dönemden sonra, 1942'deki vefatına kadar hiçbir eser yayınlamamış. Bunda, toplumsal yozlaşmayı eserlerinde çok net ve hatta belki de biraz vahşice ortaya koymasının yarattığı tepkilerden kaynaklanan bir kırgınlık ve yılgınlık olabilir... Zira bu tepkiler, eserlerinin kütüphanelere kabul edilmemesine, hatta sadece tefrika halinde dergi ve gazetelerde yayınlanıp kitaba dönüştürülmemesine bile sebebiyet vermiş. 

Bataklık Çiçeği yazarın 13 hikayesinden oluşan bir öykü kitabı... Açıkça ifade etmeliyim ki, hayatımda okuduğum en karamsar, en öfkeli, en karanlık öyküler olarak tanımlarsam çok da abartmış olmam... Benim için karanlık bir kitap denince tanım kriterim "Hakan Günday"ın eserleriydi bugüne kadar, artık bu değişti... Hakan Günday'ın en karanlık eseri bile, "Bataklık Çiçeği"ndeki öykülerin yanında neşeli kalıyor dersem herhalde daha net çıkar ortaya tablo....

Selahattin Enis'in tarzı bana Stefan Zweig'ı anımsattı, ama onun çok daha öfkelisi, çok daha karamsarı, çok daha acıtıcı derecede gerçekçisi... Duygular, olaylar, insanlar çarpıcı, ürkütücü bir şekilde, herhangi bir sansür olmaksızın dökülmüş satırlara... Öykülerin yazıldığı yılları düşününce, yarattığı etkinin neden bu kadar sert olduğunu az çok anlamak mümkün...

Tarihin unutulmuşları arasında kalmış bu yazarı biz günümüz okurlarına hatırlattığı için Ayrıntı Yayınları'na teşekkürler... Türk Edebiyatı'nı öğretilenler ya da popüler kültürün pompaladıklarıyla sınırlı kalmadan tanımak isteyenlere bu öykü kitabını çok tavsiye ederim...

Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız

10 Ekim 2018

AYŞE SARISAYIN: DENİZE YAZILDI

Kitap adı: Denize Yazıldı
Yazar: Ayşe Sarısayın
İlk yayınladığı sene: 2018

Yayınevi: Can Yayınları (1. Baskı 2018)
Sayfa sayısı: 215
ISBN: 9789750738142










"Denize Yazıldı" çok genç bir yaşta bu dünyaya veda eden Elif Daldeniz Baysan hakkında... Bir biyografi diyemem tam olarak, bir nekroloji değil kesinlikle, bir veda yazısı belki sevenlerinden, bir kolektif hatırat bazı yönleriyle, biraz da kağıda dökülmüş bir ağıt, bir isyan...

Bu kitabı alıp okumamın başlangıç noktası Elif'le üniversitede aynı sınıfta eğitim almış olmamızdı. Sadece 30 kişilik bir sınıftık, ama buna rağmen, hafızamı yokladığımda Elif'e dair özel bir paylaşmışlık bulamıyorum... O derece teğet geçmiştik sanırım birbirimize... Tek anımsadığım ince, uzun, kırılganmış izlenimi yaratan, kibar bir siluet... Sonra da, sadece sosyal medyadan birbirini takip eden insanlar ne kadar birbirini tanıyabilirse, o kadarla sınırlı bir "tanışıklık".... Sonrası ise, her genç ölüme üzülündüğü kadar bir üzüntü....

Meğer ben ne kadar özel bir insanı tanıma şansının kıymetini bilememişim... Kitabın sayfalarında ilerledikçe, hep bunu söyledim içimden... Ayşe Sarısayın, çok değerli bir işe imza atmış... Çok sevdiği bir insanı kaybetmenin acısı içinde yolunu kaybetmeden ama o acıyı ve o acıyı temel alan sevgiyi pusula ederek kendine, Elif Daldeniz Baysan'ı ölümsüz kılmış satırlarıyla... Elif'in etrafındaki çemberde yer alan insanları, kendi üsluplarıyla, kendi paylaşmışlıklarıyla bu "ağıt"a dahil etmiş... Yazdıklarıyla Elif'i bir anne olarak, bir eş olarak, bir evlat olarak, bir akademisyen olarak, bir çevirmen olarak, bir dost olarak, bir komşu olarak, her yönüyle tanımamıza imkan tanımış...

Bu kitap çok sarstı beni... Her açıdan... Elif ve sevdiklerinin acısına şahit olduğum için, ne kadar büyük farklar yaratabilecek bir yaşamın bu kadar erken sonlanmasını anlamakta zorlandığım için ve en bencilcesi ise, bu kadar özel bir insana bu kadar yakınken onu hiç tanıyamamış olduğum için....

Hayatınızdaki kimseyi teğet geçmemeniz dileğiyle, mutlaka okuyun bu kitabı diyorum... Güzel insanlara hasret kaldığımız şu günlerde, erkenden göçüp gitmiş bu güzel insanı tanımak için, lütfen okuyun....

Bu kitabı satın almak için burayı tıklayınız


31 Ağustos 2018

MAHİR ÜNSAL ERİŞ: OLDUĞU KADAR GÜZELDİK

Kitap adı: Olduğu Kadar Güzeldik
Yazar: Mahir Ünsal Eriş
İlk yayınladığı sene: 2013

Yayınevi: İletişim Yayınları (6. Baskı 2016)
Sayfa sayısı: 128
ISBN: 9789750511974










Bir hayat süresince okunabilecek kitap sayısının ortalama 900'ler civarında olduğunu öğrendim öğreneli, okuyacağım kitaplarda daha da seçici oldum ama bu da başta Türk Edebiyatı olmak üzere yazın dünyasının yeni nesil yazarlarını gözden kaçırma riski oluşturdu benim için... Allahtan ödüller var da, onlar sayesinde bir eleme yapabiliyoruz az çok isabetli bir şekilde...

1980 doğumlu Mahir Ünsal Eriş'le, "Olduğu Kadar Güzeldik" isimli öykü kitabıyla 2014 Sait Faik Hikaye Ödülü'nü kazanmamış olsa muhtemelen tanışamazdım. İyi ki de tanışmışım...

Öyküler, duygular açısından o kadar dengeliyor ki okuru... Bir öyküde umudu kaybetmişken, diğerinde kahkahalarla gülüyorsun, bir diğerinde heyecandan ellerin terliyor, ötekinde için sıkışıyor dertten, ızdıraptan... Ama hepsinde bir sıcaklık kavrıyor okuru, ya da en azından benim içimi kapladı güzel bir sıcaklık ilerledikçe satırlarda... 1990'lar, 2000'li yıllar dile gelse de öykülerde, bir özlem doluyor insanın içine... O kadar yakın bir geçmişe, o kadar yakın bir geçmişin insanlarına, o kadar yakın bir geçmişin yaşam şeklinde özlem duyar hale gelmiş olmak da içini acıtıyor aslında usul usul. Velhasıl, iyi geliyor bu öyküler insana...

Şu sıralar şöyle sessiz sakin bir kaçışa ihtiyacınız varsa, çok öneririm "Olduğu Kadar Güzeldik"i sizlere...

Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız

7 Ağustos 2018

SVETLANA ALEKSİYEVİÇ: İKİNCİ EL ZAMAN - KIZIL İNSANLAR

Kitap adı: İkinci El Zaman - Kızıl İnsanın Sonu
Orijinal adı: Время секонд хэнд
Yazar: Svetlana Aleksiyeviç
Çevirmen: Sabri Gürses
İlk yayınladığı sene: 2013

Yayınevi: Kafka Kitap (2. Baskı 2017)
Sayfa sayısı: 528
ISBN: 978-605-4820-38-2








Bugün önerdiğim kitap, ben yaşlarda olanların şahit olduğu bir tarihe ilişkin... Şahit olmak derken tabii, "duymaya, görmeye istekli olduklarımız kadarına şahit olduğumuz" diye özellikle belirtmemde fayda var...

Svetlana Aleksiyeviç, topu topu yayınlanmış 6 kitabı olan bir gazeteci... Ama buna rağmen 2015 senesinde Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görüldü... Bu ödül kendisine, kendisinin yaratıcısı ve öncüsü olduğu yeni bir "janr" yarattığı için verildi... Bu yeni edebi tarzı ben kendimce, bir okur olarak şöyle ifade edebilirim: "gözle görülmesi zor ama o olmaksızın da ardındakilerin görülmesi imkansız bir tülle gerçekleri anlatmak"....

Bir tanesi hariç, Svetlana Aleksiyeviç'in tüm romanlarını okudum, hepsinden ama hepsinden çok etkilendim; okurken, okuduktan sonra, kendime gelemedim kolay kolay... Ama yine de onun eserlerini anlatmaya bu kitapla başlamak istiyorum... Kitabın adını da özellikle kullanmamaya gayret ediyorum çünkü sevmedim Türkçe çevirisini, İngilizce çevirisi (The Last of the Soviets) bana kitabın aktardıklarıyla çok daha uyumlu geliyor zira...

Ben yaştakiler Glasnost, Perestroika kavramlarını çok sık duyduk gençliğimizde... Güzel şeyleri ifade etti bize, özgürlüğü, baskının sonlanmasını... Televizyon ekranlarının başında SSCB denilen ülkenin sona erdiğini, yerine Rusya, Ukrayna, Gürcistan gibi ülkelerin kurulduğunu izledik, sonra da unuttuk gittik...

İşte o televizyon başında izlediklerimizi bizzat yaşayanlar, biz unuttuktan sonra unutma fırsatı olmayanlar seslerini duyuruyorlar bu kitapta... Çöküş ve sonrasının kahramanları, alkışçıları, fırsatçıları, kurbanları, izleyicileri, çaresiz bıraktırdıkları, sonsuz güce kavuşturdukları... Hepsi bu kitapta... Birbirlerine düşman olanlar, birbirlerine muhtaç olanlar, kimsesiz kalanlar, farklı görüştekiler, aynı görüştekiler... Hepsinin tek ortak noktası, travma boyutunu aşmış, "psikolojik tsunami" diyerek ifade etmeye çalışacağım bir değişimin figüranları olmaları....

Bu kitap, bu kitapta gözyaşlarına dönüşen değişim, bir okur olarak sizin bile bildiklerinizi, bildiğinizi sandıklarınızı, doğrularınızı, yanlışlarınızı, inanışlarınızı, hepsini derinden sarsacak ve hatta değiştirecek kadar güçlü... Ve en emin olduğunuz toplumsal geleceğin bile, doğal afet gibi unsurlardan bağımsız, bir pamuk ipliğine bağlı olduğunun korkutucu tokadını yüzünüze akşedecek kadar korkutucu....

Mutlaka okuyun derim, mutlaka... Evet, karanlıklara sürükleneceksiniz... belki zaman zaman insana olan inancınızı yitireceksiniz kitabın satırlarında... Ama yanı başımızda, bu kadar iç içe olduğumuz bir coğrafyada yaşananları anlamak en azından birey olarak boyun borcumuz bence....

Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız

17 Temmuz 2018

STEFAN ZWEIG: MECBURİYET

Kitap adı: Mecburiyet
Orijinal adı: Der Zwang
Yazar: Stefan Zweig
Çevirmen: Serhat Tunar
İlk yayınladığı sene: 1920

Yayınevi: Zeplin Kitap (2. Baskı Mart 2017)
Sayfa sayısı: 64
ISBN: 978-605-9691-64-2








Stefan Zweig'ın uzun öyküleri son yıllarda ardı ardına yayınlanıyor ülkemizde. Her biri ustalık içeren, bir solukta okunan bu hikayelerin içinde şu daha güzel, bu daha etkileyici diye bir ayrım yapmak neredeyse imkansız. Ama bu uzun öyküler içinde "Mecburiyet" bana, Stefan Zweig'ı anlamak, iç dünyasına girebilmek adına en anlamlı geleni.

Malumunuz Stefan Zweig iki dünya savaşına da şahit olmuş o talihsiz nesilden geliyor ve ikinci savaş, o savaştaki bunaltıcı ve adım adım yayılan faşizm, o savaşın insanlardaki kötücüllüğü sonuna kadar ortaya çıkartan tesiri, ünlü yazarın canına kıymasına sebebiyet veren bir dayanılmaz acıya dönüşüyor onun ruhunda.

İşte, "Mecburiyet" bu ruh haline kapı arasından bakmamıza imkan tanıyan bir uzun öykü. Günümüzde "vicdani red" olarak tanımlayabildiğimiz ama o yıllarda ancak "korkaklık" ya da "sorumluluktan kaçma" olarak yaftalanan duygular ile güç karşısında alışkanlıklardan doğan bir boyun eğme arasında takılıp kalmış bir sanatçının ruh halini, umutla yeis arasındaki gidiş-gelişlerini anlatan bu uzun öyküyü, her ne kadar Birinci Dünya Savaşı'nda geçse de, Stefan Zweig'ı intihara yönlendiren koşulları anlamak isteyenlere çok tavsiye ediyorum.

Bu kitabı satın almak isterseniz bu linke tıklayınız

12 Temmuz 2018

HÜSEYİN IRMAK: TATAVLA'DAN KURTULUŞ'A

Kitap adı: Tatavla'dan Kurtuluş'a
Yazar: Hüseyin Irmak
İlk yayınladığı sene: 2003

Yayınevi: Aras Yayıncılık (2. Baskı 2017)
Sayfa sayısı: 199
ISBN: 9786055753948










Naif bir kitap "Tatavla'dan Kurtuluş'a", "ahh o eski günler" tadında her bir satırı. Yazar Hüseyin Irmak'ın Kurtuluş'ta geçen çocukluk günlerinin anısı. Öyle edebi, özel mesajlar içeren, bilmediğimiz gizemlere ışık tutan bir eser de değil. Ama yine de keşke herkes okusa dediğim bir kitap oldu, elime aldım, bitirmeden bırakamadım, o anılar su gibi akıp geçti gözlerimin önünde...

Herkes okusa keşke diyorum çünkü, bence bugün toplumsal olarak yaşadığımız tahammülsüzlük sorununun, farklılıklara sadece nefretle yaklaşma sorununun en temelinde yatan o büyük sosyolojik gelişmelerin öncesini anlatan bir kitap "Tatavla'dan Kurtuluş'a". Anadolu'ya yüzyıllarca hakim olan çok sesliliğin İstanbul'daki tezahürü niteliğindeki Kurtuluş semtinin o çok farklı dinden insanı aynı potada, dostlukla, komşulukla birleştirdiği o güzel, o naif günlerini anlatan bir hatırat.

Eminim, bugün milliyetçilik sandıkları ama aslında faşist boyuttaki duygularla hareket edenler bu kitabı okusalar, şaşırır, hatta belki de, bir ümit, "acaba yanlış mı davranıyorum" diye sorabilirler kendilerine... Gurur duyulan Osmanlı geçmişinin ayrılmaz bir parçası olan bu farklılıkları belki farkedebilirler.

Kanaatimce kitabın en eksik yanı, semti tek düzeliğe mahkum eden gelişmelere çok özet değinmiş olması ve kitabın her bir satırında bahsi geçenlerin neden doğdukları toprakları terkettiklerini/terk etmek zorunda kaldıklarını hiç açık bir şekilde aktarmamış olması... Ama belki de yazarın amacı, sadece güzellikleri paylaşmak, o güzelliklere hiçbir gölge getirmemektir. 

Eski İstanbul'u birinci elden, naif çocukluk anıları eşliğinde yaşamak isterseniz, bu kitabı okumanızı çok tavsiye ederim....

Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayabilirsiniz

25 Nisan 2018

WILLA CATHER: KAYBOLUP GİDEN BİR KADIN

Kitap adı: Kaybolup Giden Bir Kadın
Orijinal adı: A Lost Lady
Yazar: Willa Cather
Çevirmen: Faruk Ersöz
İlk yayınladığı sene: 1923

Yayınevi: Helikopter Yayınları (1. Baskı 2018)
Sayfa sayısı: 120
ISBN: 9786055819736








Kaybolup Giden Bir Kadın, benim için, birebir örtüşmese de, biraz Madam Bovary, biraz Anna Karanina, biraz da Tiffany'de Kahvaltı tınılarıyla dolu bir kısa roman oldu... Vahşi batının sosyal normlarının oluştuğu dönemde geçen roman, bir sonraki adımda nelerin yaşanacağını açıkça belli eden ve bu bağlamda bir gizem içermeyen anlatımına rağmen, bir solukta okuduğum kitapların arasında yerini hemen aldı.

Pulitzer Ödüllü yazar Willa Cather, bu romanında bir yandan bir kadının hayatta ve hayata bağlı kalma mücadelesini, bir yandan da bir toplumun değer yargılarının oluşma ve değişme sürecini anlatmış. Vaatlar ülkesi Amerika'nın refah ve yoksulluk arasında gidip gelen çizgisini, bu gidip gelişteki talih ve fırsatçılığı tanımlamış... Hatta belki de bu roman, bugünün Amerikasının değer yargılarını daha iyi anlamak için bir ayna tutmuş geçmişten günümüze... Okur ise, yargılamadan ya da belki de yargılayarak yine de takdir etmeye yönlendirilmiş bu romanın sayfalarında.

Klasik bir Amerikan edebiyatı ürünü diyebileceğim bu romanı, zorlanmadan düşünmek ve değerleri yeni oluşan Amerikan toplumunda kadını, normları, toplumu tanıyabilmek isteyenlere tavsiye ediyorum...

Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız


16 Şubat 2018

KAZUO ISHIGURO: GÖMÜLÜ DEV

Kitap adı: Gömülü Dev
Orijinal adı: The Buried Giant
Yazar: Kazuo Ishigura
Çevirmen: Roza Hakmen
İlk yayınladığı sene: 2015

Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları (2. Baskı 2015)
Sayfa sayısı: 276
ISBN: 978-975-08-3175-1








Son Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan Kazuo Ishigura'nın hiçbir kitabını okumamıştım, hadi itiraf edeyim: adını da ödülden önce hiç duymamıştım (benim ayıbım)... 

Cehaletimi daha da uzun sürdürmemek için, ilk kitabı olarak "Gömülü Dev"i seçtim. Tercihimi bu kitaptan yana yapmadan önce, sosyal medyada bu kitapla ilgili yorumlarımı okumamıştım, o yüzden kitaba başlamadan önce bir bakayım dediğimde, hayal kırıklığına uğradım çünkü Ishigura'nın en kötü kitabı diye tanımlayanlar ağırlıktaydı. 

Bu cesaret kırıcı yorumlara rağmen, "Gömülü Dev"e başladım ve başlayış o başlayış!! Elimden bırakamadım... Okuduğum en etkileyici romanlar arasında ilk 10'a alabilirim bu eseri, o kadar etkilendim. 

Kitap, İngiltere'de geçiyor ama zaman bildiğimiz zamanlardan değil... Kral Arthur döneminin hemen sonrasında, ama ejderhaların, devlerin hüküm sürdüğü bir dönem... Etrafa bir sis inmiş ve bu sis, insanların unutmasını sağlıyor ya da nereden baktığınıza bağlı olarak unutmasına sebep oluyor... Bir yaşlı karı koca, hayal meyal bir oğulları olduğunu hatırlıyorlar ve onun yaşadığı köye gitmek için mağaralardan oluşan kendi köylerini terkedip yola çıkıyorlar. Bu yolculuk, onların kusursuz görülen aşkının, sisle beraber dağılıp dağılmayacağının denemesine dönüşüyor. 

Her bir satırı simgesel anlatımlarla dolu bu kitap, bana mutlak aşkın romanı gibi geldi ve aynı zamanda da insanoğlunun kötücüllüğünün bir destanı.. 

Yazılması 10 yıl süren, 14. yüzyılda yazılmış "Sir Gawain and the Green Night" isimli eserden esinlenmiş bu roman Ishiguro'ya 2016'da World Fantasy Award kapsamında en iyi roman ödülünü de kazandırmış. 

Nobel ödüllü Ishiguro'yla henüz tanışmadıysanız, bu eserle ilk adımı atmanızı çok tavsiye ederim... Aşk, şövalyelik, savaş, barış, ejderhalar, devler ve insanlar... hepsi bu kitapta, hem de çok başarılı bir edebi üslupla....




1 Şubat 2018

TUBA KÖSEOĞLU OKÇU: AKLIMDA DELİ SORULAR

Kitap adı: Aklımda Deli Sorular
Yazar: Tuba Köseoğlu Okçu
İlk yayınladığı sene: 2017

Yayınevi: Hürriyet Kitap (2. Baskı 2018)
Sayfa sayısı: 235
ISBN: 978-975-314-090-4









Bu kez benim için apayrı yeri olan bir kitabı paylaşıyorum: kendi yazdığım "Aklımda Deli Sorular"ı... Aslında "yazmak" biraz iddialı geliyor bana, "derlemek" daha uygun belki ama tam olarak sadece derlemek de değil bu kitapta yaptığım...

Kitaba dönüşmesi sadece hayal olan amatör bir adımın sonucu esasen "Aklımda Deli Sorular". 2015 senesinde, sosyal medyada sürekli çok da kalıcılık içermeyen paylaşımları yapmaktan ve okumaktan sıkılıp, bir sabah kendi kendime "ben bugün günün yeni bilgisi diye bir uygulama başlatıyorum" dememle ilk adımı atılmış bir girişim. Facebook'taki kişisel sayfamda, sadece kendi arkadaşlarımla her gün bambaşka bir bilgiyi paylaşıp, bunu 2.5 sene devam ettirip, "neden bunları bir kitapta toplamıyorsun" sorularından ilham ve cesaret alarak kitaplaştırdığım bir hobi de diyebiliriz.

Kitap, öyle eline alınıp bitene kadar okunacak kitaplardan değil. Her gün bir sayfasını açıp "aaa, bak bunun nedeni de şuymuş" demenize imkan tanıyacak bir kaynak daha ziyade. Etimolojiden bilime, sanattan tarihe, coğrafyadan mitolojiye çok çeşitli alanlarda birçok sorunun cevabı var bu kitapta. Dünyanın halen hizmet veren en eski otelinden, Osmanlı'daki "unutma bizi dolması" gibi unutulmuş geleneklere, Formula 1 yarışlarında şampanya patlatma geleneğinin kaynağından, Antik Roma'daki diş temizliğine, Gogol'ün ölüm şeklinden çirkinlerin sokağa çıkmasını yasaklamak gibi dünyadaki garip kanunlara, birbirinden çok farklı, hatta biraz zihni sinir soruların cevapları var bu kitapta... İkincisi de yolda...

Merak ile beslenenler, çılgın soruları olanlar için keyifli bir kitap... Kendim yazdım diye demiyorum, tavsiye ederim içtenlikle...

Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız

6 Ocak 2018

ŞEBNEM İŞİGÜZEL: VENÜS

Kitap adı: Venüs
Yazar: Şebnem İşigüzel
İlk yayınladığı sene: 2013

Yayınevi: İletişim Yayınları (1. Baskı 2013)
Sayfa sayısı: 240
ISBN: 978-975-05-1274-2










2015'te alıp okunacaklar bölümüne koymuşum bu kitabı. Okumak 2018'in ilk günlerine nasipmiş. Bir çırpıda elimden düşüremeden bitirdiğim bu kitabı keşke bu kadar bekletmeseymişim diyorum şimdi...

Venüs, gerçekle hayalin, bugünle geçmişin, kahkahayla gözyaşının, acıyla neşenin, yaşama arzusu ile ölüme susamışlığın birbirine geçtiği bir roman. Okurun kafasını karıştıran, tezatların arasında okura baş döndürücü bir yolculuk yaptıran çok etkileyici bir roman hem de. Latin Edebiyatı'nın büyülü kalemi Isabel Allende'yi sevenlerdenseniz, adeta onun eserlerinin birinin içinde ama coğrafyamızın ve tarihimizin derin izlerinde ilerler gibi hissediyorsunuz kendinizi desem, herhalde kitabı en doğru şekilde tanımlamış olurum.

Kitabı bu kadar büyülü kılan, sisler perdesi ardındaki ipuçlarını el yordamıyla izlemeye çalışmak. Ama bir an geliyor, ipin ucunu bırakıyor, dalga dalga etrafınızı kaplayan hikayenin baş döndürücü ritmine teslim oluveriyorsunuz. Ve o zaman, yani, gerçeğin peşinden gitmeyi bıraktığınız anda da, "belki şimdi hepimiz uyuyoruz ve rüya görüyoruz" diyorsunuz romanın kahramanıyla birlikte...

Günlük yaşamımızı çevreleyen kötü ve katı gerçeklikten bıkmış olanları, bu romanı okumaya davet ediyorum... Tamam, burada da acı, gözyaşlarını zorlayacak kadar acı var var olmasına ama, o acıyı çepeçevre sarmalayan sıcaklığın içinde daha mutlu edici, daha tatmin edici buradaki....

Bu kitabı satın almak isterseniz bu linki tıklayınız