30 Aralık 2016

OLAF OLAFSSON: GECEYE YÜRÜMEK

Kitap adı: Geceye Yürümek (Can Yayınları)
Orijinal adı: Walking into the Night (Höll Minninganna)
Yazar: Olaf Olaffson
Çevirmen: Eda Girmen
İlk yayınladığı sene: 2001

Yayınevi: Anchor Books (2003)
Sayfa sayısı: 265
ISBN: 1-4000-3480-9







Olaf Olaffson ABD'de yaşayan İzlandalı bir yazar ve İzlanda edebiyatının en önde gelen yaşayan isimlerinden biri sayılıyor. Maalesef bizde sadece bir kitabı, "Geceye Yürümek" Türkçe'ye çevrilmiş, 2012'de yayınlanmış ve sahaflar dışında bu kitabı bulabilmek artık imkansız çünkü hiçbir kitabevinin stoğunda da kalmış değil.

Bu üzüntü verici duruma rağmen, 2016'daki son kitap tavsiyemi "Geceye Yürümek" ile yapmak istedim. Zira, Olaffson çok etkileyici bir üsluba sahip, zamandan, mekandan ve hatta seçtiği konunun ilginçliğinden bağımsız, okuru sürükleyen, içine alan bir tarzı var. Kitaplarının hiçbiri tekrar niteliğinde değil, ama buna rağmen, yazarın adını gizleseler, okuduğunuzda onun kaleminden çıktığını anlayacağınız kadar "nev-i şahsına münhasır" bir üslupla kağıda döküyor eserlerini: hep bir gizem ama ipuçlarıyla dolu ve tahmin edebildiğiniz ama tahmin edebiliyor olmaktan rahatsız olmadığınız bir gizem; hep bir zamanda ileri gidiş-geliş, hatta kimi kez kafa karıştırabilen ama yine de keyifli bir zaman yolculuğu ve hep bir gür iç ses, günlük konuşmaların arasında hiç eğreti durmayan...

Geceye Yürümek de işte bu özelliklerin hepsini taşıyan bir roman. ABD'de 1929 ekonomik krizi öncesinde bir malikanede sadık, ketum ve kusursuz bir kahya olarak çalışan kahramanımız, aslında, kendi kendine bile itiraf edemediği bir şekilde, İzlanda'da bıraktığı geçmişinin izlerini kapatmaya çalışmaktadır. Ama gerçeklerin her zaman ortaya çıkmak gibi kötü bir alışkanlığı olması, onun bu çabalarını sonuçsuz kılacaktır ve romanın herbir satırı bize bunu hissettirmektedir.

İngilizce kitap tercihiniz varsa, bence Olaf Olafsson'un eserlerinin Türkçe'ye çevrilmesini beklemeyin, hemen edinin bu İzlandalının eserlerini... Çok beğeneceğiniz ve hatta bağlanacağınız yeni bir yazar tanımış olacaksınız....

Bu kitabın İngilizce versiyonunu satın almak isterseniz burayın tıklayın

23 Ekim 2016

ROY JACOBSEN: GÖRÜLMEYENLER

Kitap adı: Görülmeyenler
Orijinal adı: De Usyhlige
Yazar: Roy Jacobsen
Çevirmen: Deniz Canefe
İlk yayınladığı sene: 2013

Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları (1. Baskı-2016)
Sayfa sayısı: 179
ISBN: 978-975-08-3674-9







Farklı diyarların fotoğraflarına ilgi duyanlar bilir, Kuzey Avrupa'da, Norveç'in küçük küçük adalardan oluşan bölgeleri vardır. Lofoten Adaları diye bilinir... Masmavi, uçsuz bucaksız bir denize serpilmiş, küçücük adalardır bunlar, üstlerinde bir ya da iki ev, yazın yemyeşil kırlarla bezenmiş, kışın bembeyaz karlara bürünmüş ne etkileyici manzaralar bulunur o fotoğraflarda... İşte Norveç'in ünlü ve ödüllü yazarı Roy Jacobsen'in "Görülmeyenler" isimli romanı bu adalardan birinde geçiyor. Ve uzaktan o özenilen adalardaki yaşamın çetin koşullarında yaşayan bir ailenin başı ve sonu olmayan öyküsünü anlatıyor biz okurlara....

Görülmeyenler, kasvetli bir roman. Öyle maceralı, heyecanlı, giriş, gelişme, sonuç türünde bir roman arayanlar için hiç yerinde bir tercih değil. Ama bir yandan da yaşamın çok gerçekçi bir kesiti... Barroy adasında tek bir aile yaşıyor, anne, baba, kızları, babanın kızkardeşi ve babasından oluşan aile bu. Adada yaşamanın getirdiği alışılan ve aranılan yalnızlık, çetin kış koşulları, denizin merhameti, en ufak bir farklılığın bile yarattığı kaos, romanda, tekdüze bir yaşamı bile okur için bir çırpıda okumak istenen bir öyküye dönüştürüyor.

Hep söylerim, insanın okudukları, yaşamının belli bir dönemindeki ruh haliyle örtüştüğünde, daha da anlamlı, unutulmaz ve etkileyici olur. İşte "Görülmeyenler"in resmettiği sıradanlık ve mücadele, bana yaşamımın bu aşamasında çok iyi geldi... Tekdüzeliğin içindeki mücadelesinde bir yansıma arayanlara, bu romanı çok tavsiye ediyorum....

Bu kitabı satın almak için, bu linki tıklayınız

9 Ekim 2016

GEORGE ORWELL-BOĞULMAMAK İÇİN

Kitap adı: Boğulmamak İçin
Orijinal adı: Coming Up for Air
Yazar: George Orwell
Çevirmen: Suat Ertüzün
İlk yayınladığı sene: 1939

Yayınevi: Can Sanat Yayınları (3. Baskı-2015)
Sayfa sayısı: 254
ISBN: 978-975-07-2649-1







George Orwell'i daha çok 1984 ve Hayvan Çiftliği romanlarıyla tanırız ama Boğulmamak İçin de, en az bu iki şaheseri kadar etkileyici bir roman. 

Roman, hiciv boyutu çok yüksek bir gerçekçilikle örülmüş bir "özlem" teması üzerine kurulmuş. 45 yaşına gelmiş, evli, 2 çocuklu, sigortacılık yapan ve ortadirek sınıfın birebir temsilcisi olan kahramanımız George Bowling, takma diş takmaya başlamasıyla birlikte hayatını sorgulamaya girişir ve çocukluğuna yönelik acımasız bir gerçekçilikle özlem çeker. 

Önce 45 yaşına kadar olan yaşamını gözden geçirir, anne babasını, çocukluğunu, 1. Dünya Savaşı'nı, sonrasında kurduğu yeni yaşamı, evliliğini anlatır okura. Ve 2. Dünya Savaşı'nın çanları çalarken, boşa bir çaba olduğunu bile bile geçmişinin peşine düşer. 

Roman, her ne kadar 1. ve 2. Dünya Savaşlarının arasındaki dönemde geçiyor olsa da, aslında bugünü, ya da zamansız olarak insanoğlunun her gününü anlatıyor. Değişen teknoloji, kıyafetler dışında aslında herşeyin ne kadar aynı kaldığı, o toplumsal "boğulma" hissinin zamandan bağımsız hiçbir zaman insanoğlunun yakasını bırakmadığı gerçekleri kitabın sayfaları boyunca okurun kafasına nakşediliyor. 

Mizahi boyutuna, gülümseten detaylarına rağmen "Boğulmamak İçin" insanın yüzüne gerçekleri vuran bir eser. Hayatımızı sorgulatacak ama buna rağmen bir çıkış noktası olmadığı gerçeğiyle bizi başbaşa bırakacak acımasız bir eser aynı zamanda.....




17 Eylül 2016

GOETHE: İTALYA SEYAHATİ

Kitap adı: İtalya Seyahati
Orijinal adı: Italienische Reise
Yazar: Johann Wolfgang Von Goethe
Çevirmen: Gürsel Aytaç
İlk yayınladığı sene: 1817

Yayınevi: İletişim Yayınları (1. Baskı-2014)
Sayfa sayısı: 369
ISBN: 978-975-05-1665-8








"Ben bu seyahati, kendimi kandırmak için değil, kendimi gördüklerimle tanımak için yapıyorum" İşte ünlü Alman yazar Goethe 1786-1788 yılları arasında yaptığı İtalya Seyahati'ni böyle tanımlıyor.

Bu seyahatin sadece ilk yılını kaleme alan eser, aslında gezgin ve seyahatseverlerin mutlaka okuması gereken bir seyahatname. Hem edebiyatla yoğrulmuş seyahat anılarını okumak, hem bundan 230 yıl önce bir seyahatin nasıl yapıldığını öğrenmek, hem de o dönemin İtalyasını böyle güçlü bir gözlemden süzülmüş olarak tanımak gerçekten eşsiz bir deneyim.

Goethe, babasının da kendi gençliğinde yaptığı İtalya seyahatinin anılarıyla ve etkisiyle başlıyor kendi İtalya seyahatine. Kuzeyden başlıyor, taa Sicilya'ya kadar gidiyor ve geri dönüyor. Seyahati boyunca, insanları, yaşamlarını gözlemliyor, doğduğu ve içinde yetiştiği kuzey kültürüyle güneydeki bu insanların yaşamlarını karşılaştırıyor. Cenaze geleneklerinden, sokaktaki satıcılara, giyim kuşamdan yemek yeme usullerine, mimariye herşeyi dikkatlice gözlemliyor ve bu gözlemlerini, seyahatnameyi oluşturan mektuplarında ustalıkla kaleme alıyor.

Seyahatnameyi okurken Goethe'nin farklı ilgi alanları hakkında da bilgi ediniyor okur: gittiği yerlerde yaptığı çizimlerin bir kısmı kitapta da yayınlanmış. Bir de, taş ve kaya oluşumlarına yönelik öyle yoğun bir ilgisi var ki, neredeyse gözlemlerinin büyük bir kısmı bunlar üzerine.

İtalya'nın o ünlü heykellerini, Mantegna'nın, Titian'ın eserlerini bir kez de Goethe'nin yorumundan dinlemek; Elektra gibi tiyatro oyunlarını, Sen Moses Operası'ndaki gösterileri Goethe'nin betimlemeleriyle gözünde canlandırmaya çalışmak gerçekten çok etkileyici bir deneyim oluyor.

Bugün birkaç saatte kıtalararası yolculuk yapabilen şanslı insanlar olarak, bunca mesafenin o yıllarda at arabalarıyla geçilmesinin hikayesine, Sicilya dönüşünde rüzgar yok diye bir gün boyunca körfezin etrafında dolaşan bir gemide beklemenin macerasına şaşırmamak mümkün değil.

Velhasıl, Goethe'nin bu seyahatnamesi hem tarih meraklıları, hem sanat meraklıları, hem de seyahat meraklıları için mutlaka okunması gereken keyifli bir eser....

Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız

20 Ağustos 2016

SİNAN KUNT: KÜBA'DA SÜRDÜRÜLEBİLİR KENT TARIMI

Kitap adı: Küba'da Sürdürülebilir Kent Tarımı
Orijinal adı: Sustainable Urban Agriculture in Cuba
Yazar: Sinan Kunt
Çevirmen: Cengiz Yücel
İlk yayınladığı sene: 2011

Yayınevi: Yeni İnsan Yayınevi-Tohum Yayıncılık (1. Baskı-2015)
Sayfa sayısı: 318
ISBN: 978-605-5895-68-6





ABD'de yaşayan ve Dickonson College'da öğretim görevlisi olarak çalışan Sinan Kunt'un bu kitabını, Küçükkuyu'daki Zetinyağı Müzesi'nin içinde yer alan Bir Tohum Dükkan isimli ekolojik mağazada görünce, hem Küba'ya hem de kent tarımına meraklı olduğum için, almadan edemedim. 

Kitap, öyle "elime aldım, öyle sürükleyiciydi ki elimden bırakamadım" türü bir kitap tabii ki değil. Ciddi bir akademik saha araştırmasının sonuçlarını içeren, içinde bolca grafik, analiz barındıran, ama bununla birlikte hem Küba hem de kent tarımı hakkında akademisyen olmayan okurların bile önemli bilgiler edinebileceği bir eser. 


Öncelikle içimden ilk geçeni paylaşmalıyım: bu kitabı alıp Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nda çalışan herkese zorla okutasım var ama heyhat bir kişi bile tanımıyorum orada çalışan. Küba gibi imkanları çok sınırlı bir ülkede bile tarımda neler başarılabildiğini görünce, insan gerçekten Türkiye'de bolluk içinde yaşadığımız yokluğa inanamıyor. 


Aslında Küba, kent tarımına zorunluluktan başlamış. ABD'nin uyguladığı ambargo sonucu (hemen burada parantez açalım, ABD'nin uyguladığı ambargo sadece Amerikan firmalarının ithalat-ihracatını engellemedi; dünyadaki herhangi bir firma Küba'yla ticarete girerse, Amerika ile ticaret yapmasını engellemek suretiyle daha geniş kapsamlı ve acımasız bir ambargo uyguladı yıllarca), ekonomisi tümüyle dönemin SSCB'sine bağımlı hale gelen Küba, glasnost, perestroyka derken SSCB dağılınca, 1990 senesinde çok büyük bir krizle başbaşa kalıyor. Ekonominin her alanına sirayet eden bu kriz, tabii ki ülkedeki gıda ihtiyacını da olumsuz etkiliyor. Köylerde yetiştirilen meyve ve sebzenin şehirlere taşınması bile, vasıta ve yakıt yokluğu nedeniyle mümkün olamıyor. Maddi imkansızlık tarımda sadece organik gübrelerin kullanılmasına imkan veriyor.


Ve işte, böylelikle, tüm ülkede, tabii ki halk genelinde eğitim seviyesinin de çok yüksek olması sayesinde, bir kentsel tarım girişimi başlatılıyor. Ülke topraklarının sadece % 23'ü tarım yapmaya elverişli olmasına rağmen, bireyselden kolektife adım adım yapılandırılmış, eğitim sistemiyle desteklenmiş (ilkokullardan itibaren kentsel tarım dersleri konmasından, bilimsel doktora çalışmalarının büyük bir kısmının tarımsal bilimler alanına ayrılmasına kadar), ödüllendirme sistemi ile teşvik edilmiş bir seferberlik yürürlüğe giriyor. 


Bu seferberlik sonucunda bugün Küba'da kişi başına düşen günlük kalori tüketimi, tarım ürünleri çeşitliliği, topraktan alınan verim, hepsi artmış durumda ve bu, tamamen organik ve kent tarımı ağırlıklı bir tarım sistemi ile gerçekleştirilmiş. İmkansızlıkların içindeki bir ülkede, bir hedefe odaklanarak bilim ışığında ilerlenerek neler yapılabileceğini görmek, öğrenmek adına, bu kitabı çok etkileyici buldum.


Gezmek için bir ülkeye giderken, o ülkeyle ilgili bilgi edinip gitmeyi hep tavsiye ederim. İşte eğer Küba'ya bir seyahat planlıyorsanız, bu kitabı da, gerekirse atlaya atlaya olsa bile, okumanızı öneriyorum. Ülkede, kapitalist bakış açısıyla "sefalet" gibi görünen ön yüzün arkasındaki başarıyı ve azmi anlamanıza bu kitap yardımcı olacaktır. Bir de eğer Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nda bir tanıdığınız varsa, lütfen ona da bu kitaptan bahsedin, belki birisi okur, feyz alır, bir adım atar ve belli mi olur, belki de ülkemizin makus tarım talihi değişir.....


Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız

29 Temmuz 2016

OYA BAYDAR: YETİM KALACAK KÜÇÜK ŞEYLER

Kitap adı: Yetim Kalacak Küçük Şeyler
Yazar: Oya Baydar
İlk yayınladığı sene: 2014

Yayınevi: Can Yayınları (1. Baskı 2014)
Sayfa sayısı: 316
ISBN: 978-975-07-2411-4










Okuduğum kitapları ruh halime göre seçmek isterim. Keyifliysem neden mutlu olduğumu bilmeden gülümseten kitaplar isterim; hüzünlüysem, o hüznü deşecek, iyice yoğunlaştıracak kitaplar seçerim; hayat anlamını yitirmiş gibi geliyorsa bana, hayatın anlamsızlığını gözüme gözüme sokan kitaplar alırım elime.... İşte "Yetim Kalacak Küçük Şeyler"i de aslında biraz da tesadüfi olarak ama doğru bir seçimle, yaşamdaki "an"ları matrix filmi misali kurşunların yavaş çekimle üzerine üzerine gelmesi gibi duru ve durağan olarak hissetmek istediğim bir dönemde okudum.....

Anılarını değil, anlarını anlatmış Oya Baydar bu kitabında... Aslında bir iç dökme... iki bilemedin üç sayfaya dökülmüş, hatta kimileri "kusulmuş" duygular, hisler... Böyle hiç korumasız, çırılçıplak ama yine de çaresiz olmayan bir insana dönüştürmüş kendisini bu satırlarda.... Yaşamında onu "o" yapmış olan anları, yaşanmışlıkları (ya da yaşanmamışlıkları), kayboluşları, kaybedişleri, mutluluk anlarına bile sinsice sızmış mutsuzlukları anlatmış... Kendi kendine "kral çıplak" demiş kendisi için adeta....

Evrensellikten bu kadar uzak, bireysel ve bencil ama bir o kadar da her okuyanın kendinde, kendi yaşamında ortak "an"lar bulacağı, hüznün ve yalnızlığın kol gezdiği bir kitap "Yetim Kalacak Küçük Şeyler".... Keşke hepimizin, kendi yaşamımızdaki yetim kalacak küçük şeyleri böyle bir solukta okunacak şekilde kağıda dökebilme yeteneğimiz olsaydı.....

Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız

1 Mayıs 2016

J.M COETZEE: UTANÇ


Kitap adı: Utanç
Orijinal adı: Disgrace
Yazar: J.M. Coetzee
Çevirmen: İlknur Özdemir
İlk yayınladığı sene: 1999

Yayınevi: Can Yayınları (7. Baskı-2013)
Sayfa sayısı: 258
ISBN: 978-975-07-0038-5









Adını telafuz etmekte bile yakın zamana kadar zorlandığım John Maxwell Coetzee'nin ismini, 2003 senesinde Nobel Edebiyat Ödülü alıncaya kadar duymamış olmayı kendi utanç haneme yazarak, yazarın 1999 senesinde Man Booker Roman Ödülü kazandığı "Utanç" romanını sizlere tanıtmak istiyorum.

Güney Afrika'nın her türlü klişe ve romantik anlatımdan arınmış, gaddar ve zalim gerçekçiliğini sahne olarak kullanan romanda, Lord Byron'a odaklanmış, kösnül dürtülerini kontrol altına almak konusunda çaba göstermekten uzak bir üniversitesi hocası ile taşrada bir çiftliğe kendini kapatmış olan kızının birbirinden çok farklı ama bir şekilde de üst üste örtüşen yaşamı anlatılıyor.

Ortak bir yanları olmasa da birlikte yaşamak zorunda kalan baba ve kızın, kendi yaşamlarındaki başarısızlıkları samimi bir şekilde kabullendikleri romanda, bir yandan heyecanı asla azalmayan bir aksiyon, diğer yandan ise çok sarsıcı duygu analizleri başrolü paylaşıyor. Her ne kadar olaylar havada kalacak şekilde, okurun hayal gücünde sonuca ulaşmak üzere hasada yatırılsa da, romanın son sayfasına geldiğinizde herhangi bir eksiklik hissetmiyorsunuz.

Roman, adını neredeyse her anlamıyla, her yönüyle, her boyutuyla kapsıyor: bireysel, toplumsal, kadınsı, erkeksi, hayvansı, olası tüm utançlar bu kitapta önünüzden bir geçit yapıyor...

Çok akıcı, hemen bitirmek isteyeceğiniz türden bir tempoyla ilerleyen ama sarsıcı bu romanı çok tavsiye ediyorum....


Bu kitabı satın almak isterseniz bu linki tıklayınız

27 Mart 2016

ORÇUN ÜNAL: DEKADANS VE ÖLÜM

Kitap adı: Dekadans ve Ölüm
Yazar: Orçun Ünal
İlk yayınladığı sene: 2014

Yayınevi: Edebi Şeyler-Raskol'un Baltası (1. Baskı 2014)
Sayfa sayısı: 130
ISBN: 978-605-5185-37-4









Orçun Ünal, 1983 doğumlu, kendini "2006 yılında öldü, 2013 yılında dirildi, bu kitaptaki bütün öyküleri in morte yazdı, maalesef halen (tekrar öleceği güne kadar) yaşamaktadır" diye tanımlayan bir yazar... Onun bu kitabını yayınlayan Raskol'un Baltası "yüksek edebiyat bize alçak geliyor, edebi hiza aramıyoruz, anlatıyı kısıtlayan kuralların alaşağı edilmesinden zevk alıyoruz, çatışkan Raskalnikovlar arıyoruz" diyerek kendini konumlayan bir yayınevi.... Bu ikilinin kombinasyonundan ortaya çıkan eser ise, tahmin edileceği gibi, vurucu, zorlayıcı ama fevkalade etkileyici...

Açıkçası, edebiyat konusunda gelenekseli zorlama çabalarını çoğu zaman eğreti, hatta yapmacık bulmuşumdur. Anlaşılmazlık kisvesi altında "ancak derin okurların anlayabileceği kadar üstün bir yazın yeteneği" iddiasını komik ve zavallı bulmuşumdur. Ve bu nedenle, aslında bu kitaba başlarken de, hele yazarın ve yayınevinin kendilerini tanımlama yazılarını okuyunca, aynı yapmacıklıkla karşı karşıya kalacağımın önyargısını taşıyordum. Herhalde daha fazla yanılamazmışım....

Orçun Ünal, absürdite sınırlarını zorlayan öyküler sunuyor biz okurlara... Eğer illa bir örgü, bir akış, bir bütünsel anlatım arıyorsanız, bu öykü kitabı sizin için doğru tercih olmayacaktır bu nedenle. Öte yandan, hayli de bencil bir eser, okurdan bağımsız, okuru hatta belki de umursamayan, anlatılmak istenenlere ulaşmada ona yardımcı olmak bir yana, okuru kendi başına boşlukta bırakan, çıtası çok yüksek bir öyküler bütünü....Amma velakin, herşeye rağmen, dil kullanımı ve yaratıcılık açısından, uzun zamandır okuduğum en güçlü "yeni" eser diye tanımlayabilirim "Dekadans ve Ölüm"ü...

Dilin bir matematik formülüne dönüştürülmesinden, uzamsal boyuta taşınmasına kadar ince ince işlendiği ve bu yapılırken, bir yandan da çarpıcı ve bir o kadar da doğal bir anlatımın sunulduğu, farklı bir eser. Çok nadirdir benim için, ama basit cümlelerine rağmen, her satırını, lezzetli bir yemekten alınan bir lokmanın tadını çıkartmaya çalışmak gibi, yeniden yeniden okuyup üzerinde düşünmek değil de hissetmek istediğiniz bir eser.....

Zorlanmaya hazırsanız, bu kitabı çok tavsiye ediyorum ve Orçun Ünal'ın yeni kitaplarını heyecanla bekliyorum....

Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız

15 Mart 2016

CEMAL SÜREYA: 99 YÜZ

Kitap adı: 99 Yüz
Yazar: Cemal Süreya
İlk yayınladığı sene: 1991

Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları (5. Baskı 2015)
Sayfa sayısı: 474
ISBN: 978-975-08-08577-6









Cemal Süreya'yı şiirleriyle tanırız... 99 Yüz ise, onun gözünden Türkiye gündemine mal olmuş insanları tanımamıza imkan veren bir "söz senaryosu" kendi deyimiyle.... Bu insanların Cemal Süreya'daki izdüşümleri vücut bulmuş bu eserde...

İlk beklenti belki sanat dünyasındaki isimlerin burada ön plana çıkması yönünde olabilir ama öyle değil: Cemal Süreya'nın uzun yıllar süren bürokrat kariyerinin de etkisiyle muhtemelen, dönemin devlet adamları da yerini almış 99 Yüz'de... 70'li ve 80'li yılların isimlerinin ağırlıklı olarak yer almasından dolayı, bu kitap belki de orta yaş ve üzeri için daha anlamlı olabilecektir ama daha genç nesiller de, Cemal Süreya'nın o muhteşem vurucu insan betimlemelerini bulabilirler bu eserde....

Hadi sizleri meraka sürükleyeyim biraz: Cemal Süreya'nın "cinsellik vatansızı" diye tanımladığı kim olabilir sizce? İş dünyasının İsmet Paşa'sı dediği hangi işadamı olabilir? "Onunki gönül serüveni değil acele erotizm"di dediği, yasak aşkı aylarca manşetleri kaplamış devlet adamı kimdi? "İnanç terimleriyle yalan söyleyen, hesap verir gibi dikte eden" diye gözlemlediği devlet adamı kim olabilir?

Bu soruların cevaplarını, tarihle ve gündemle ilgili birçok bilinmeyeni öğrenmek ve üzerine bir de Cemal Süreya'nın o insanı etkisi altına alan üslubunu yudumlamak istiyorsanız, bu kitabı çok tavsiye ederim, çok....

Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız

14 Şubat 2016

KATHARINA BURDEKIN: SWASTİKA GECELERİ

Kitap adı: Swastika Geceleri
Orijinal adı: Swastika Night
Yazar: Katharina Burdekin
Çevirmen: Mehtap Gün Ayral
İlk yayınladığı sene: 1937

Yayınevi: Encore Yayınları (3. Baskı-2015)
Sayfa sayısı: 232
ISBN: 978-605-85414-9-8








İngiliz kadın yazar Katharine Burdekin'in 1937'de Murray Constantine takma adıyla yayınladığı bu roman, feminist distopik edebiyatın öncüsü olarak kabul ediliyor. Hatta distopik edebiyatta, 1984, Fahrenheit 451 gibi kült eserlerin ana esin kaynağı olduğunu iddia edenler dahi var. Bu roman uzun yıllar gölgede kalmış ve ancak 1985'te yeniden yayınlanınca, hak ettiği ilgi ve övgüye kavuşabilmiş.

Sadece faşist düzeni değil, faşist düzendeki erkek egemenliğini sorgulayan roman, Nazilerin Almanya'da iktidara gelmesinden 700 sene sonraki dünyayı anlatıyor. Dünya üzerinde iki imparatorluk kalmıştır: biri Alman İmparatorluğu, diğeri ise Japon İmparatorluğu... Hitler "tanrı" statüsüne kavuşmuştur, "Nazilik" ise bir dine dönüşmüştür. Çok az sayıda olan Hristiyanlar barbar olarak kabul edilmektedir. Museviler ise yeryüzünden silinmiştir. Kadınlar sadece üreme amaçlı kullanılmakta ve bir tür toplama kampı ortamında kapalı olarak yaşamaktadır. Tüm toplum erkeklerin egemenliğindedir. Geçmişe dair her türlü kayıt ya silinmiş ya da yeniden yazılmıştır. Gerçek yeniden tanımlanmıştır. Bunca yıldır devam eden baskıya rağmen, yine de "yeniden tanımlanmamış" gerçeği arayan insanlar da vardır.

Her ne kadar çok ilgi çekici bir konusu olsa da, romanın kurgusunda, karakterler arasındaki diyalogların uzun "monolog"lar şeklinde, yazarın teori ve görüşlerini dile getirme işlevi görmesi, romanın okunmasını biraz zorlayıcı kılıyor. Ama yine de, distopik edebiyatla ilgileniyorsanız, okumadan geçmemeniz gereken bir roman Swastika Geceleri....

Bu kitabı satın almak isterseniz bu linke tıklayınız



10 Ocak 2016

ALEKSANDROS PASPATİS: İSTANBUL'UN ORTODOKS ESNAFI

Kitap adı: İstanbul'un Ortodoks Esnafı
Orijinal adı: İpomnima Peri Tu Grekiku Nosokomiu Ton Epta Pirgon
Yazar: Aleksandros Paspatis
Çevirmen: Marianna Yerasimos
İlk yayınladığı sene: 1862

Yayınevi: Kitap Yayınevi (1. Baskı-2014)
Sayfa sayısı: 229
ISBN: 978-605-105-138-3







Tarihe meraklılar için, tarihçilerin eserleri kadar, tarihe düşülmüş kayıtlar da bir o kadar değerli olabiliyor. İşte, Aleksandros Paspatis'in bu eseri de, 1833-1860 yılları arasındaki İstanbul'u, hatta Osmanlı İmparatorluğu'nu anlamak, azıcık da olsa gözünüzde canlandırmak için çok zengin bir kaynak.

Paspatis, her ne kadar Türk okurları için yabancı bir isim olsa da, bizantinolog ve tarihçi olarak kabul edilen, Osmanlı topraklarındaki çingenelerden Bizans dönemi İstanbul'un topoğrafyasına, doğum yeri olan Sakız Adası'nın diyalektinden, tıp konularına çok sayıda yazılı eseri olan bir şahsiyet. Ama esas mesleği doktorluk ve 1840-1882 yılları arasında tam 40 sene aktif hekim olarak çalışmış bir kişi. 

Bu kitap da, kendisinin Balıklı Rum Hastanesi'nde görev yaptığı 1833-1860 yılları arasında, hastaneye tedavi için gelen hastalar hakkında tuttuğu kayıtlardan derlediği bir eser. Öyle elinize alıp ara vermeden satır satır okuyacağınız türden bir kitap değil tabii ki: içinde listeler, istatistikler de yer alıyor. Ama bu verilerin hepsi, yazarın (ve tabii aynı zamanda hekimin) döneme ilişkin kişisel gözlemleri ve yorumları eşliğinde sunuluyor. Çevirmen Marianna Yerasimos da harika bir iş çıkartmış: sadece çevirmekle kalmamış eseri, zengin dipnotlarla, günümüz okurunun, okuduklarını görselleştirmesine imkan tanıyacak çok anlamlı bir destek sunmuş. 

Resmi tarihin olağan filtrelerinden kaçınıp, tarihin gerçek yüzüne şöyle bir bakabilmek istiyorsanız, bu referans kitabını çok tavsiye ederim: 19. yüzyılın ikinci yarısındaki İstanbul'u ve Osmanlı'yı günlük yaşamın gerçeğe dayalı verileriyle tanıyabilmek için ulaşabileceğiniz güzel bir kaynak bu eser....

Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız