16 Ocak 2019

MERYL COMER: BİZİM ALZHEİMER HİKAYEMİZ

Kitap adı: Bizim Alzheimer Hikayemiz
Orijinal adı: Slow Dancing with a Stranger: Lost and Found in the Age of Alzheimer
Yazar: Meryl Comer
Çevirmen: Esengül Ayyıldız
İlk yayınladığı sene: 2014

Yayınevi: Paloma Yayınevi (1. Baskı Temmuz 2018)
Sayfa sayısı: 215
ISBN: 978-605-9200-43-1






Meryl Comer ülkemiz için bilindik bir isim değil ama ABD'de ünlü bir sunucu olmasına istinaden çok tanınan bir kişi. Kişisel deneyiminden yola çıkarak yazdığı bu eserin ülkesinde çok satanlar listesine girmiş olması muhtemelen öncelikle bu bilinirliğinden kaynaklanıyor ama açıkçası kitabın kendisi de çok etkileyici ve acı bir süreci anlatıyor olmasına rağmen çok sürükleyici.

Yazarın, kendi alanında çok başarılı ve ünlü bir şahsiyet olan eşi, hayatının en verimli dönemi denecek erken bir yaşta Alzheimer hastalığına yakalanıyor ve 20 yılı aşkın bir süre Meryl Comer, eşine evde bakıyor. Bu sürenin ikinci yarısında ise, aynı hastalığa yakalanan annesinin de bakımını üstleniyor.

Bizim Alzheimer Hikayemiz, bu zorlu sürecin, hastalığın ilk belirtilerinden hastanın vefatına kadar geçen dönemin adeta bir günlüğü. Özellikle Alzheimer hastalığından muzdarip yakınları olanlar için "yalnız değilsiniz" mesajı taşıyan bu kitap, yazarın maddi sorunlarla, yalnızlıkla, çaresizlik duygularıyla başlayıp, tüm yaşadığı zorlukları olumlu bir amaca hizmet eder niteliğe dönüştürmesiyle devam eden  deneyimini anlatıyor.

Yaşananları süsleyip püslemeden ama aynı zamanda bir melodrama da dönüştürmeden, olası en gerçekçi yaklaşımla anlatan bu kitap hem Alzheimer hastalığıyla bu ya da şu şekilde mücadele etmiş herkesin kendinden izler bulabileceği, hem de yaşadığı sorunları hayırlı bir amaca hizmet eden bir deneyime dönüştürmek isteyenlerin ilham alabileceği bir eser.

Başarılı bir çeviriyle Türkçe'ye kazandırılmış bu kitabı okumanızı tavsiye ederim.

Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız

7 Ocak 2019

ASLI PERKER: FLAMİNGOLAR PEMBEDİR

Kitap adı: Flamingolar Pembedir
Yazar: Aslı Perker
İlk yayınladığı sene: 2018

Yayınevi: Everest Yayınları (1. Baskı 2018)
Sayfa sayısı: 237
ISBN: 9786051852966










Son iki senedir, tesadüf işte, yılın ilk okuduğum kitabı, Türk edebiyatının göreceli genç kadın yazarlarının elinden çıkmış oluyor... Geçen sene Şebnem İşigüzel'in "Venüs"üyle güzel bir başlangıç yapmıştım yeni okuma yılına, bu sene ise Aslı Perker'in "Flamingolar Pembedir"i ile ilk adımı attım.

Her ne kadar acı bir olayın sonrasında, 6 yaşında bir kız çocuğunun anne ve babasını bir trafik kazasında kaybetmesinden sonraki yaşamını anlatsa da, bu kitap sıcacık bir roman. Naifliği ve sadeliği ile insanın içini ısıtan satırlarla dolu. Bu kız çocuğunun buluğ çağına kadar olan dönemini, her yaşın getirdiği ayrı muhakeme ve ayrı üslupla ortaya koyan yazarı ise alkışlıyorum. Aralara, hiç de rahatsız edici olmadan serpiştirilmiş hayata dair görüşler ise, romanı, yorucu olmadan, derinleştiriyor. Ama kitabın en vurucu yeri, son sayfadaki tek bir paragraftan oluşan bölümü... O kısacık paragraf, okuduklarınızı yeni baştan yorumlamanızı tetikliyor.

İkinci kitabı 8, onu takip eden kitabı ise 24 dile tercüme edilen Aslı Perker'in bu romanı da, yerelliğine rağmen tüm kültürlere hitap eden anlatımıyla, bence eski kitaplarını aratmayacaktır.

Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız

3 Kasım 2018

SELAHATTİN ENİS: BATAKLIK ÇİÇEĞİ

Kitap adı: Bataklık Çiçeği
Yazar: Selahattin Enis
İlk yayınladığı sene: 1924

Yayınevi: Ayrıntı Yayınları (1. Baskı 2018)
Sayfa sayısı: 110
ISBN: 9786053143116










Selahattin Enis adını, bu sene Hürriyet Kitap Sanat'ta okuyuncaya kadar hiç duymamıştım. Ama bu kez benim ayıbım sayılmazmış, adeta bilerek unutturulmuş Selahattin Enis...

1912-1928 yılları arasında roman ve hikayeler yazan yazar, bu 16 yıllık dönemden sonra, 1942'deki vefatına kadar hiçbir eser yayınlamamış. Bunda, toplumsal yozlaşmayı eserlerinde çok net ve hatta belki de biraz vahşice ortaya koymasının yarattığı tepkilerden kaynaklanan bir kırgınlık ve yılgınlık olabilir... Zira bu tepkiler, eserlerinin kütüphanelere kabul edilmemesine, hatta sadece tefrika halinde dergi ve gazetelerde yayınlanıp kitaba dönüştürülmemesine bile sebebiyet vermiş. 

Bataklık Çiçeği yazarın 13 hikayesinden oluşan bir öykü kitabı... Açıkça ifade etmeliyim ki, hayatımda okuduğum en karamsar, en öfkeli, en karanlık öyküler olarak tanımlarsam çok da abartmış olmam... Benim için karanlık bir kitap denince tanım kriterim "Hakan Günday"ın eserleriydi bugüne kadar, artık bu değişti... Hakan Günday'ın en karanlık eseri bile, "Bataklık Çiçeği"ndeki öykülerin yanında neşeli kalıyor dersem herhalde daha net çıkar ortaya tablo....

Selahattin Enis'in tarzı bana Stefan Zweig'ı anımsattı, ama onun çok daha öfkelisi, çok daha karamsarı, çok daha acıtıcı derecede gerçekçisi... Duygular, olaylar, insanlar çarpıcı, ürkütücü bir şekilde, herhangi bir sansür olmaksızın dökülmüş satırlara... Öykülerin yazıldığı yılları düşününce, yarattığı etkinin neden bu kadar sert olduğunu az çok anlamak mümkün...

Tarihin unutulmuşları arasında kalmış bu yazarı biz günümüz okurlarına hatırlattığı için Ayrıntı Yayınları'na teşekkürler... Türk Edebiyatı'nı öğretilenler ya da popüler kültürün pompaladıklarıyla sınırlı kalmadan tanımak isteyenlere bu öykü kitabını çok tavsiye ederim...

Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız

10 Ekim 2018

AYŞE SARISAYIN: DENİZE YAZILDI

Kitap adı: Denize Yazıldı
Yazar: Ayşe Sarısayın
İlk yayınladığı sene: 2018

Yayınevi: Can Yayınları (1. Baskı 2018)
Sayfa sayısı: 215
ISBN: 9789750738142










"Denize Yazıldı" çok genç bir yaşta bu dünyaya veda eden Elif Daldeniz Baysan hakkında... Bir biyografi diyemem tam olarak, bir nekroloji değil kesinlikle, bir veda yazısı belki sevenlerinden, bir kolektif hatırat bazı yönleriyle, biraz da kağıda dökülmüş bir ağıt, bir isyan...

Bu kitabı alıp okumamın başlangıç noktası Elif'le üniversitede aynı sınıfta eğitim almış olmamızdı. Sadece 30 kişilik bir sınıftık, ama buna rağmen, hafızamı yokladığımda Elif'e dair özel bir paylaşmışlık bulamıyorum... O derece teğet geçmiştik sanırım birbirimize... Tek anımsadığım ince, uzun, kırılganmış izlenimi yaratan, kibar bir siluet... Sonra da, sadece sosyal medyadan birbirini takip eden insanlar ne kadar birbirini tanıyabilirse, o kadarla sınırlı bir "tanışıklık".... Sonrası ise, her genç ölüme üzülündüğü kadar bir üzüntü....

Meğer ben ne kadar özel bir insanı tanıma şansının kıymetini bilememişim... Kitabın sayfalarında ilerledikçe, hep bunu söyledim içimden... Ayşe Sarısayın, çok değerli bir işe imza atmış... Çok sevdiği bir insanı kaybetmenin acısı içinde yolunu kaybetmeden ama o acıyı ve o acıyı temel alan sevgiyi pusula ederek kendine, Elif Daldeniz Baysan'ı ölümsüz kılmış satırlarıyla... Elif'in etrafındaki çemberde yer alan insanları, kendi üsluplarıyla, kendi paylaşmışlıklarıyla bu "ağıt"a dahil etmiş... Yazdıklarıyla Elif'i bir anne olarak, bir eş olarak, bir evlat olarak, bir akademisyen olarak, bir çevirmen olarak, bir dost olarak, bir komşu olarak, her yönüyle tanımamıza imkan tanımış...

Bu kitap çok sarstı beni... Her açıdan... Elif ve sevdiklerinin acısına şahit olduğum için, ne kadar büyük farklar yaratabilecek bir yaşamın bu kadar erken sonlanmasını anlamakta zorlandığım için ve en bencilcesi ise, bu kadar özel bir insana bu kadar yakınken onu hiç tanıyamamış olduğum için....

Hayatınızdaki kimseyi teğet geçmemeniz dileğiyle, mutlaka okuyun bu kitabı diyorum... Güzel insanlara hasret kaldığımız şu günlerde, erkenden göçüp gitmiş bu güzel insanı tanımak için, lütfen okuyun....

Bu kitabı satın almak için burayı tıklayınız


31 Ağustos 2018

MAHİR ÜNSAL ERİŞ: OLDUĞU KADAR GÜZELDİK

Kitap adı: Olduğu Kadar Güzeldik
Yazar: Mahir Ünsal Eriş
İlk yayınladığı sene: 2013

Yayınevi: İletişim Yayınları (6. Baskı 2016)
Sayfa sayısı: 128
ISBN: 9789750511974










Bir hayat süresince okunabilecek kitap sayısının ortalama 900'ler civarında olduğunu öğrendim öğreneli, okuyacağım kitaplarda daha da seçici oldum ama bu da başta Türk Edebiyatı olmak üzere yazın dünyasının yeni nesil yazarlarını gözden kaçırma riski oluşturdu benim için... Allahtan ödüller var da, onlar sayesinde bir eleme yapabiliyoruz az çok isabetli bir şekilde...

1980 doğumlu Mahir Ünsal Eriş'le, "Olduğu Kadar Güzeldik" isimli öykü kitabıyla 2014 Sait Faik Hikaye Ödülü'nü kazanmamış olsa muhtemelen tanışamazdım. İyi ki de tanışmışım...

Öyküler, duygular açısından o kadar dengeliyor ki okuru... Bir öyküde umudu kaybetmişken, diğerinde kahkahalarla gülüyorsun, bir diğerinde heyecandan ellerin terliyor, ötekinde için sıkışıyor dertten, ızdıraptan... Ama hepsinde bir sıcaklık kavrıyor okuru, ya da en azından benim içimi kapladı güzel bir sıcaklık ilerledikçe satırlarda... 1990'lar, 2000'li yıllar dile gelse de öykülerde, bir özlem doluyor insanın içine... O kadar yakın bir geçmişe, o kadar yakın bir geçmişin insanlarına, o kadar yakın bir geçmişin yaşam şeklinde özlem duyar hale gelmiş olmak da içini acıtıyor aslında usul usul. Velhasıl, iyi geliyor bu öyküler insana...

Şu sıralar şöyle sessiz sakin bir kaçışa ihtiyacınız varsa, çok öneririm "Olduğu Kadar Güzeldik"i sizlere...

Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız

7 Ağustos 2018

SVETLANA ALEKSİYEVİÇ: İKİNCİ EL ZAMAN - KIZIL İNSANLAR

Kitap adı: İkinci El Zaman - Kızıl İnsanın Sonu
Orijinal adı: Время секонд хэнд
Yazar: Svetlana Aleksiyeviç
Çevirmen: Sabri Gürses
İlk yayınladığı sene: 2013

Yayınevi: Kafka Kitap (2. Baskı 2017)
Sayfa sayısı: 528
ISBN: 978-605-4820-38-2








Bugün önerdiğim kitap, ben yaşlarda olanların şahit olduğu bir tarihe ilişkin... Şahit olmak derken tabii, "duymaya, görmeye istekli olduklarımız kadarına şahit olduğumuz" diye özellikle belirtmemde fayda var...

Svetlana Aleksiyeviç, topu topu yayınlanmış 6 kitabı olan bir gazeteci... Ama buna rağmen 2015 senesinde Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görüldü... Bu ödül kendisine, kendisinin yaratıcısı ve öncüsü olduğu yeni bir "janr" yarattığı için verildi... Bu yeni edebi tarzı ben kendimce, bir okur olarak şöyle ifade edebilirim: "gözle görülmesi zor ama o olmaksızın da ardındakilerin görülmesi imkansız bir tülle gerçekleri anlatmak"....

Bir tanesi hariç, Svetlana Aleksiyeviç'in tüm romanlarını okudum, hepsinden ama hepsinden çok etkilendim; okurken, okuduktan sonra, kendime gelemedim kolay kolay... Ama yine de onun eserlerini anlatmaya bu kitapla başlamak istiyorum... Kitabın adını da özellikle kullanmamaya gayret ediyorum çünkü sevmedim Türkçe çevirisini, İngilizce çevirisi (The Last of the Soviets) bana kitabın aktardıklarıyla çok daha uyumlu geliyor zira...

Ben yaştakiler Glasnost, Perestroika kavramlarını çok sık duyduk gençliğimizde... Güzel şeyleri ifade etti bize, özgürlüğü, baskının sonlanmasını... Televizyon ekranlarının başında SSCB denilen ülkenin sona erdiğini, yerine Rusya, Ukrayna, Gürcistan gibi ülkelerin kurulduğunu izledik, sonra da unuttuk gittik...

İşte o televizyon başında izlediklerimizi bizzat yaşayanlar, biz unuttuktan sonra unutma fırsatı olmayanlar seslerini duyuruyorlar bu kitapta... Çöküş ve sonrasının kahramanları, alkışçıları, fırsatçıları, kurbanları, izleyicileri, çaresiz bıraktırdıkları, sonsuz güce kavuşturdukları... Hepsi bu kitapta... Birbirlerine düşman olanlar, birbirlerine muhtaç olanlar, kimsesiz kalanlar, farklı görüştekiler, aynı görüştekiler... Hepsinin tek ortak noktası, travma boyutunu aşmış, "psikolojik tsunami" diyerek ifade etmeye çalışacağım bir değişimin figüranları olmaları....

Bu kitap, bu kitapta gözyaşlarına dönüşen değişim, bir okur olarak sizin bile bildiklerinizi, bildiğinizi sandıklarınızı, doğrularınızı, yanlışlarınızı, inanışlarınızı, hepsini derinden sarsacak ve hatta değiştirecek kadar güçlü... Ve en emin olduğunuz toplumsal geleceğin bile, doğal afet gibi unsurlardan bağımsız, bir pamuk ipliğine bağlı olduğunun korkutucu tokadını yüzünüze akşedecek kadar korkutucu....

Mutlaka okuyun derim, mutlaka... Evet, karanlıklara sürükleneceksiniz... belki zaman zaman insana olan inancınızı yitireceksiniz kitabın satırlarında... Ama yanı başımızda, bu kadar iç içe olduğumuz bir coğrafyada yaşananları anlamak en azından birey olarak boyun borcumuz bence....

Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız

17 Temmuz 2018

STEFAN ZWEIG: MECBURİYET

Kitap adı: Mecburiyet
Orijinal adı: Der Zwang
Yazar: Stefan Zweig
Çevirmen: Serhat Tunar
İlk yayınladığı sene: 1920

Yayınevi: Zeplin Kitap (2. Baskı Mart 2017)
Sayfa sayısı: 64
ISBN: 978-605-9691-64-2








Stefan Zweig'ın uzun öyküleri son yıllarda ardı ardına yayınlanıyor ülkemizde. Her biri ustalık içeren, bir solukta okunan bu hikayelerin içinde şu daha güzel, bu daha etkileyici diye bir ayrım yapmak neredeyse imkansız. Ama bu uzun öyküler içinde "Mecburiyet" bana, Stefan Zweig'ı anlamak, iç dünyasına girebilmek adına en anlamlı geleni.

Malumunuz Stefan Zweig iki dünya savaşına da şahit olmuş o talihsiz nesilden geliyor ve ikinci savaş, o savaştaki bunaltıcı ve adım adım yayılan faşizm, o savaşın insanlardaki kötücüllüğü sonuna kadar ortaya çıkartan tesiri, ünlü yazarın canına kıymasına sebebiyet veren bir dayanılmaz acıya dönüşüyor onun ruhunda.

İşte, "Mecburiyet" bu ruh haline kapı arasından bakmamıza imkan tanıyan bir uzun öykü. Günümüzde "vicdani red" olarak tanımlayabildiğimiz ama o yıllarda ancak "korkaklık" ya da "sorumluluktan kaçma" olarak yaftalanan duygular ile güç karşısında alışkanlıklardan doğan bir boyun eğme arasında takılıp kalmış bir sanatçının ruh halini, umutla yeis arasındaki gidiş-gelişlerini anlatan bu uzun öyküyü, her ne kadar Birinci Dünya Savaşı'nda geçse de, Stefan Zweig'ı intihara yönlendiren koşulları anlamak isteyenlere çok tavsiye ediyorum.

Bu kitabı satın almak isterseniz bu linke tıklayınız