14 Şubat 2016

KATHARINA BURDEKIN: SWASTİKA GECELERİ

Kitap adı: Swastika Geceleri
Orijinal adı: Swastika Night
Yazar: Katharina Burdekin
Çevirmen: Mehtap Gün Ayral
İlk yayınladığı sene: 1937

Yayınevi: Encore Yayınları (3. Baskı-2015)
Sayfa sayısı: 232
ISBN: 978-605-85414-9-8








İngiliz kadın yazar Katharine Burdekin'in 1937'de Murray Constantine takma adıyla yayınladığı bu roman, feminist distopik edebiyatın öncüsü olarak kabul ediliyor. Hatta distopik edebiyatta, 1984, Fahrenheit 451 gibi kült eserlerin ana esin kaynağı olduğunu iddia edenler dahi var. Bu roman uzun yıllar gölgede kalmış ve ancak 1985'te yeniden yayınlanınca, hak ettiği ilgi ve övgüye kavuşabilmiş.

Sadece faşist düzeni değil, faşist düzendeki erkek egemenliğini sorgulayan roman, Nazilerin Almanya'da iktidara gelmesinden 700 sene sonraki dünyayı anlatıyor. Dünya üzerinde iki imparatorluk kalmıştır: biri Alman İmparatorluğu, diğeri ise Japon İmparatorluğu... Hitler "tanrı" statüsüne kavuşmuştur, "Nazilik" ise bir dine dönüşmüştür. Çok az sayıda olan Hristiyanlar barbar olarak kabul edilmektedir. Museviler ise yeryüzünden silinmiştir. Kadınlar sadece üreme amaçlı kullanılmakta ve bir tür toplama kampı ortamında kapalı olarak yaşamaktadır. Tüm toplum erkeklerin egemenliğindedir. Geçmişe dair her türlü kayıt ya silinmiş ya da yeniden yazılmıştır. Gerçek yeniden tanımlanmıştır. Bunca yıldır devam eden baskıya rağmen, yine de "yeniden tanımlanmamış" gerçeği arayan insanlar da vardır.

Her ne kadar çok ilgi çekici bir konusu olsa da, romanın kurgusunda, karakterler arasındaki diyalogların uzun "monolog"lar şeklinde, yazarın teori ve görüşlerini dile getirme işlevi görmesi, romanın okunmasını biraz zorlayıcı kılıyor. Ama yine de, distopik edebiyatla ilgileniyorsanız, okumadan geçmemeniz gereken bir roman Swastika Geceleri....

Bu kitabı satın almak isterseniz bu linke tıklayınız



10 Ocak 2016

ALEKSANDROS PASPATİS: İSTANBUL'UN ORTODOKS ESNAFI

Kitap adı: İstanbul'un Ortodoks Esnafı
Orijinal adı: İpomnima Peri Tu Grekiku Nosokomiu Ton Epta Pirgon
Yazar: Aleksandros Paspatis
Çevirmen: Marianna Yerasimos
İlk yayınladığı sene: 1862

Yayınevi: Kitap Yayınevi (1. Baskı-2014)
Sayfa sayısı: 229
ISBN: 978-605-105-138-3







Tarihe meraklılar için, tarihçilerin eserleri kadar, tarihe düşülmüş kayıtlar da bir o kadar değerli olabiliyor. İşte, Aleksandros Paspatis'in bu eseri de, 1833-1860 yılları arasındaki İstanbul'u, hatta Osmanlı İmparatorluğu'nu anlamak, azıcık da olsa gözünüzde canlandırmak için çok zengin bir kaynak.

Paspatis, her ne kadar Türk okurları için yabancı bir isim olsa da, bizantinolog ve tarihçi olarak kabul edilen, Osmanlı topraklarındaki çingenelerden Bizans dönemi İstanbul'un topoğrafyasına, doğum yeri olan Sakız Adası'nın diyalektinden, tıp konularına çok sayıda yazılı eseri olan bir şahsiyet. Ama esas mesleği doktorluk ve 1840-1882 yılları arasında tam 40 sene aktif hekim olarak çalışmış bir kişi. 

Bu kitap da, kendisinin Balıklı Rum Hastanesi'nde görev yaptığı 1833-1860 yılları arasında, hastaneye tedavi için gelen hastalar hakkında tuttuğu kayıtlardan derlediği bir eser. Öyle elinize alıp ara vermeden satır satır okuyacağınız türden bir kitap değil tabii ki: içinde listeler, istatistikler de yer alıyor. Ama bu verilerin hepsi, yazarın (ve tabii aynı zamanda hekimin) döneme ilişkin kişisel gözlemleri ve yorumları eşliğinde sunuluyor. Çevirmen Marianna Yerasimos da harika bir iş çıkartmış: sadece çevirmekle kalmamış eseri, zengin dipnotlarla, günümüz okurunun, okuduklarını görselleştirmesine imkan tanıyacak çok anlamlı bir destek sunmuş. 

Resmi tarihin olağan filtrelerinden kaçınıp, tarihin gerçek yüzüne şöyle bir bakabilmek istiyorsanız, bu referans kitabını çok tavsiye ederim: 19. yüzyılın ikinci yarısındaki İstanbul'u ve Osmanlı'yı günlük yaşamın gerçeğe dayalı verileriyle tanıyabilmek için ulaşabileceğiniz güzel bir kaynak bu eser....

Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız








11 Ekim 2015

PANAIT ISTRATI: BARAGAN'IN DİKENLERİ

Kitap adı: Baragan'ın Dikenleri
Orijinal adı: Les Chardons du Baragan
Yazar: Panait İstrati
Çevirmen: Alper Turan
İlk yayınladığı sene: 1928

Yayınevi: Fabula Kitap (1. Baskı-2015)
Sayfa sayısı: 116
ISBN: 978-605-9115-63-6








Panait İstrati rahmetli babamın en sevdiği yazarlardandı... 15-16 yaşlarındayken, yazları okul tatilken, sokakta oynamamıza sıcak diye izin verilmediği öğlen saatlerinde onun kitaplığına dalar, yaşımın anlamama izin vermemesine rağmen, kitaplığındaki klasikleri okurdum.. İşte o günlerde, Panait İstrati'nin kitaplarını da okumuştum ama geriye hiçbir şey kalmamıştı....

Babamın o zamanlarki yaşına ulaştığım bugünlerde, yeniden o yazarları keşfediyorum... Panait İstrati ile gerçek tanışmam da işte bu "keşif" amacıyla oldu... ve neden babamın bu yazardan bu kadar etkilendiği anlayabildim sonunda....

Baragan'ın Dikenleri, biten yazın tozlu, kurak ve özlem dolu günlerini andıran bir roman... Kahramanımız bir çocuk... Romanya'nın kırsalında, çocuksu hayalleri yaşamın acımasızlığına direnen bir çocuk.... Fakirliğin, yoksulluğun ve gücün acımasızlığının lime lime ettiği yaşamında, Baragan'ın dikenlerinin peşinden koşarak kaderini "yaratan" bir çocuk....

Roman, bize Romanya'nın köylerindeki acımasız düzeni anlatıyor ama esasında tüm dünyaya hakim olan adaletsizliği göz önüne seriyor... Köylünün yaşam savaşını ve sonuç vermeyen, boşa giden başkaldırısını resmediyor... Kitabın sayfalarında ilerledikçe, dünyanın değişmeyen düzenine lanet okuyorsunuz... ve ümidinizi yitiriyorsunuz ve sonra bir bakıyorsunuz, yaşam devam etmiş.... küçük güzellikler ve mutluluklar, düzenin boğucu kötücüllüğünü herşeye rağmen gölgelemiş....

Hızla okunan, ama okudukça acıtan bir roman Baragan'ın Dikenleri.... Bitince kekremsi bir tortu yaratan, iz bırakan....

Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız

1 Ekim 2015

JERZY KOSINSKI: BOYALI KUŞ

Kitap adı: Boyalı Kuş
Orijinal adı: The Painted Bird
Yazar: Jerzy Kosinski
Çevirmen: Aydın Emeç
İlk yayınladığı sene: 1965

Yayınevi: E Yayınları (2. Baskı-2011)
Sayfa sayısı: 239
ISBN: 978-975-390-069-0








Boyalı Kuş, çok sert, çok zalim, çok acı verici bir roman... Hem okurken elinizden bırakamadığınız, hem de her satırında canlanan sahneyi görmemek için gözlerinizi sımsıkı kapatmak istediğiniz bir roman... Boyalı Kuş, yaşamın en acımasız halini içeren bir roman, hatta bir otobiyografi, bir anı kitabı......

Yazarını tanımadan ve hatta romanın sonundaki "sonsöz"ü okumadan Boyalı Kuş'u tanımlamak, doğru değerlendirmek pek olası değil. Jerzy Kosinski 1933'te Polonya'da doğuyor. 6 yaşındayken İkinci Dünya Savaşı'nın ortasında, anne babasından uzak düşüyor, oradan oraya sürükleniyor. 9 yaşındayken şahit olduğu bir çatışma sonrasında konuşma yeteneğini kaybediyor. Ancak 5 yıl sonra, savaş bittikten sonra geçirdiği bir kaza sonrası konuşma yeteneği geri geliyor. 1957'de ABD'ye gidiyor. Kamyon şoförlüğünden, otopark bekçiliğine bir sürü değişik işte çalışıyor. Bir yandan da eğitimine devam etmek için Ford Vakfı Bursu alıyor. Belgesel ve roman yazmaya başlıyor. Bir çelik tüccarının zengin dul eşiyle tanışıyor ve onunla evlenerek yüksek sosyete hayatına giriş yapıyor. Bolluk, refah, parıltılar içindeki yaşamını 1991'de banyoda kendisini plastik torbayla boğarak sonlandırıyor....

İşte bu sıradışı ve belli ki "rahatsız" yaşamın can alıcı bir bölümünü anlatıyor Boyalı Kuş.... Doğu Avrupa olduğunu anladığımız ama tam olarak hangi topraklar olduğunu tanımlayamadığımız bir coğrafyada, ismini bilmediğimiz, İkinci Dünya Savaşı'nın karmaşasında anne babasından uzak düşmüş bir çocuğun ağzından yaşadıklarını okuyoruz... Bir zaman geliyor, bu kadarı da olmaz diyoruz isyanla.... O derece net ve sert ve acımasız bir dünya anlatılıyor bize bu romanda... Ama sonra, birden günümüz dünyasına bakıyoruz ve bir de ne görelim: aslında hiçbir şey değişmemiş, sadece şekil değiştirmiş ve aynı acımasızlık son sürat devam ediyor.... Hele bir de "Boyalı Kuş" hissedenlerdenseniz, o çocuğun kötülükle yoğrulmuş masumiyetinde doğan yalnızlığın içinizde sızım sızım dolaştığını duyumsuyorsunuz.... 

Ama bu romanı daha da vurucu kılan sonsözü.... Jerzy Kosinski'nin kitap yayınlandıktan 10 sene sonra yazdığı bu sonsöz, aradan geçen süre içinde, yazarın maruz kaldığı toplumsal linçin boyutlarını ortaya öyle bir koyuyor ki, bir de oradan bir darbe yiyorsunuz.... İkinci Dünya Savaşı'nın hepimizin bildiği gerçeklerini bu derece sansürsüz ve yalın ifade ettiği için, ne eski ne de yeni vatanında rahat edebiliyor yazar... hatta sadece kendisi değil, ailesi de nasibini alıyor bu saldırılardan.... Bir "Boyalı Kuş" olarak aldığı darbelere rağmen ayakta kalmaya çalışıyor... ta ki dayanamayıp, herşeyi sonlandırma kararını uygulayıncaya kadar....

Gerçeklere olduğu gibi bakma cesaretiniz varsa, günü geldiğinde "Boyalı Kuş" olmaya hazırsanız, hemen alıp okuyun bu kitabı... yok benim pencerem bana yeter diyorsanız, o zaman yorulmayın boşuna... 



23 Eylül 2015

ALBERT CAMUS: VEBA

Kitap adı: Veba
Orijinal adı: La Peste
Yazar: Albert Camus
Çevirmen: Nedret Tanyolaç Öztokat
İlk yayınladığı sene: 1947

Yayınevi: Can Yayınları (25. Baskı-2015)
Sayfa sayısı: 303
ISBN: 978-975-510-767-7








Albert Camus'yle ilk tanışmam, lise yıllarında... Fransız edebiyatı dersinde, Yabancı adlı romanını ilk cümlesinden itibaren didik didik ederek başlayan bir tanışma.... Bu tanışmadan bana kalan en güçlü iz, annesi yeni ölmüş kahramanın işyerindeki tuvalette ıslak banyo havlusuyla olan didişmesi... kopuk, isyankar bir yazar.... Camus'yle bir sonraki bir araya gelişim, 20'li yaşlarımın sonlarında, ölümüne sebebiyet veren araba kazası sonrasında, arabasında bulunan el yazmalarından yola çıkarak ölümünden sonra basılan İlk Adam... Yarıda bıraktığım, yine bir buhran hissi dışında tek bir iz bile bırakmamış bir eser... Ve şimdi, 40'lı yaşlarımın ortasında, ünlü Veba....

Kabul etmeliyim ki, ciddi bir önyargıyla başladım bu romana... İçimin kapanacağını, insana zaten az olan inancımın daha da örseleneceğini düşünerek başladım... Ama Veba, çok güzel harmanlanmış bir eser.... Çok karamsar bir tabloda, iyimserliğin filizlendiği; kitlelerin mutluluğunda bireysel kayboluşların muhteşem bir şekilde betimlendiği çok etkileyici bir eser.... Öyle katman katman ki, deneme ile roman arasında gidip geliyorsunuz adeta....

Roman, Cezayir'in Oran kentinde geçiyor... Kent, denizinden gelen yosun ve iyot karışık kokusuyla, yağmurlarının çamuruyla, sıcağının kavurucu rengiyle öyle güzel beliriyor ki gözünüzün önünde, gerçekten adeta o sokaklarda siz de geziyorsunuz.... İşte içine girdiğiniz, havasını solduğunuz bu şehirde veba salgını başlıyor, kent karantina altına alınıyor... Roman, karantina döneminde, birkaç kahramanın açısından yaşananları anlatıyor.... 

Bir din adamının inancı yeşertmek için vebadan medet ummayla başlayıp, inançsızlığa sürüklenen hikayesini; sevdiği kadına ulaşmak için karantinayı delmeye çalışan ve bu yolda tüm imkanlarını seferber eden bir genç adamın, bu fırsata ulaşınca vazgeçme hikayesini; karantina öncesi hapse girmek üzereyken intihara kalkışan ama vebayla birlikte özgürlüğe kavuşan adamın vebaya bel bağlaması hikayesini; veba hastalığıyla boğuşan doktorun o herşeyden kopuk ama bir o kadar da herşeyin içinde varoluşunun hikayesini öyle bir anlatıyor ki bu roman... Bak bu ne kadar doğru derken, bir anda kendinizi onun tam tersi bir başka olguyu olumlarken buluyorsunuz.... Beyaz ve siyahlara ayrılmış bir dünyada grinin sahipsizliğinde ve nihilizminde kalakalıyorsunuz....

Albert Camus'nun Veba'da, Nazi dönemindeki Fransız direnişini anlattığı da söyleniyor, geçmişte Oran'da yaşanmış öldürücü veba salgınlarını da.... Ama bence bu romanın en güzel yanı, siz neyi görmek, anlamak istiyorsanız, onu görebileceğiniz, anlayabileceğiniz bir eser olması.... İyimserlikle kötümserliğin iç içe girdiği ve birbirini yenemediği bir dünyada mutlu sonun bile bir başkası için (u)mutsuzluk olduğunu bir kez daha farkettiğiniz ve insanın özündeki iyiliği/kötülüğü bir kez daha teyid ettiğiniz bir eser...

Okuması kolay demiyorum bu roman için... ama okunması farz diyebiliyorum.....

12 Temmuz 2015

TARQUIN HALL: AŞK KOMANDOLARI VAKASI

Kitap adı: Aşk Komandoları Vakası
Orijinal adı: The Case of the Love Commandos
Yazar: Tarquin Hall
Çevirmen: Zeliha Babayiğit
İlk yayınladığı sene: 2013

Yayınevi: Büyülü Fener Yayınları (1. Baskı-2014)
Sayfa sayısı: 339
ISBN: 978-975-252-129-2






"Yaz geldi, deniz kenarında şöyle sürükleyici bir kitap okusam, polisiye de çok severim ama klişelerden de bıktım" diyorsanız içten içe ve üstüne bir de Hint kültürüne meraklıysanız, Aşk Komandoları Vakası tam sizlik!!

Baş kahramanımız "Hindistan'ın en Özel Dedektifi" Vish Puri, İngiliz yazar Tarquin Hall'un Güney Asya'da geçirdiği muhabirlik yıllarından sonra masa başına geçip yarattığı bir karakter. Titizliği, zorluğu, midesine düşkünlüğü ve egosu ile Hercule Poirot'yu andıran bir dedektif. Ama kıta Avrupası soyluluğunun ve nezaketinin yerini burada Hindistan'ın gelenekselciliği almış ve ortaya hem tanıdık ama bir o kadar da farklı bir kültürden gelen ilginç bir karakter çıkmış.... 

Bu kitapta, Vish Puri,  Hindistan'da kastlar arası evliliklere izin vermeyen geleneklerle savaşan gerçek bir Sivil Toplum Kuruluşu olan Aşk Komandoları'na yardım ederek gizemli bir olayı aydınlığa kavuşturmaya çalışıyor. Kendisi bununla uğraşırken, yaşını başını almış ama dedektiflik konusunda oğlundan geri kalmayan annesi de başka bir olayı çözmeye çalışıyor. Başlarına hem komik hem de heyecanlandırıcı olaylar geliyor... Ve tüm bunlar Hindistan'ın o karman çorman, rengarenk, binbir türlü baharat kokusunun birbirine karıştığı masalsı geri planında gerçekleşiyor....

Hercule Poirot, Miss. Marple, Sherlock Holmes gibi klasikleşmiş polisiye kahramanların öykülerinin tadını arayanlar, Vish Puri ve maceralarını çok sevecekler.... Günümüz dünyasına taşınmış ama klasik polisiyenin olmazsa olmazlarını tek tek içeren ve Hindistan gibi renkli ve baş döndürücü bir ortamda geçen bu roman, yazar Tarquin Hall'la ve etkileyici baş karakteri Vish Puri ile tanışmak için doğru bir adım olacaktır.....


11 Haziran 2015

DORIS LESSING: İYİ TERÖRİST

Kitap adı: İyi Terörist
Orijinal adı: The Good Terrorist
Yazar: Doris Lessing
Çevirmen: Zeynep Sirer
İlk yayınladığı sene: 1985

Yayınevi: Kırmızı Kedi Yayınevi (1. Baskı-2015)
Sayfa sayısı: 439
ISBN: 978-605-9908-12-2







Doris Lessing'i edebiyat dünyasının ayrıcalıklı yazarları arasına sokan özelliği, her eserinde okurunda, sanki bambaşka bir yazarın satırları arasında dolaşıyormuş hissini yaratmasında yatıyor diye düşünmüşümdür hep. 1985 senesinde kaleme aldığı İyi Terörist de işte bu hissi yaratan o güçlü eserlerden biri. 

Yazar, bu kitabı, 1983 senesinde Londra'da Harrods Mağazaları'nın IRA tarafından bombalanmasından esinlenerek yazmış. Boş bir evi işgal etmiş gençlerin kimlik bunalımı, amaç boşluğu ve dışlanmışlığı üzerine kurulu eser, bu esinlenme çerçevesinde, dönemin İngiltere'sinde, burjuva bir ortamda yetişmiş, burjuva değerlerle büyümüş ama kendi idealist ama bir o kadar da hayalci ilkeleriyle bu değerler arasına sıkışmış baş kahraman Alice'in öyküsünü ve onunla birlikte bir grup gencin teröriste dönüşme sürecini anlatıyor.

Aslında bu eser, yayınlandığında çok tartışmaya neden olmuş. Politik roman olarak basılmış olmasına rağmen, daha ziyade siyasi hiciv niteliği taşıdığından, karakterlerinin gerçekçiliğindeki zayıflığa kadar birçok açıdan çok eleştirilmiş. 

Bense, bu eseri okurken, daha çok karakter analizlerinden, roman kahramanı Alice'in ruh alemindeki baş döndürücü gel-gitlerden, çocuksu, masum ama bir o kadar da ütopik ideallerin hoyratça terörizme dönüşmesine giden süreci izlemekten hoşlandım. Hele de, insanın kendi kararları sonucu geldiği noktadan hoşnut değilse, her ne kadar bunu bilse de, yine de nasıl başkalarını ve hatta toplumu suçlama kolaylığına sığındığını bu kadar net bir şekilde görebilmek, bana bu romanı daha da çok sevdirdi.

Hem etkileyici yazım üslubu, hem de güçlü psikolojik analizleri için bu kitap okunmalı derim....


Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız