7 Mart 2015

YILDIRIM BÜKTEL: KÜLTÜR VE SANAT KENTİ FLORANSA VE TOSKANA BÖLGESİ

Kitap adı: Kültür ve Sanat Kenti Floransa ve Toskana Bölgesi
Yazar: Yıldırım Büktel
İlk yayınladığı sene: 2014

Yayınevi: E Yayınları (1. Baskı 2014)
Sayfa sayısı: 201
ISBN: 978-975-390-333-2









Tecrübeli profesyonel rehber Yıldırım Büktel, kanaatimce Türkçe seyahat kitapları alanındaki boşluğu tek başına kapatacak yakında... Moğolistan'ı anlatan ilk kitabından sonra şimdi de ağırlıklı olarak Floransa'yı anlatan kitabını yayınladı.... Bu eser de, oralara gitmeden, gidip gezmişsiniz hissini yaratıp, gözünüzde o coğrafyayı canlandırtıyor ve sadece coğrafya ile sınırlı kalmayıp, kısa bir zaman yolculuğu yaptırarak sizi Rönesans'ın göbeğine taşıyor....

Akademik bir eserin doğruluk ve nesnelliğinden şaşmadan ama aynı zamanda akıcı ve sürükleyici bir dille kaleme alınmış olan eser, insanlığı Rönesans'a taşıyan koşullar, Floransa'nın neden Rönesans'ın merkezi olduğu, sanat eserlerinin nasıl okunması/algılanması gerektiği gibi kavramsal bilgileri sunmanın yanı sıra Floransa'daki belli başlı eserleri de tek tek anlatıyor.. Bu yörenin tarihinden, mutfağına, toplumsal gelişmelerinden doğasına her şeyi kapsıyor... Bütün bunlar bir yana, bence kitabın en güzel yanı matruşka gibi olması: sayfalarında ilerledikçe, şunu da daha kapsamlı öğreneyim, şu sanatçıyı da daha detaylı tanıyayım, tarihin o yıllarını hiç bilmiyorum, biraz da o alana odaklanayım gibi yepyeni kapılar açıyor okurda....

Floransa'ya gitmişliğim hiç olmamasına rağmen, beni yabancılık çekmeden bu şehrin sokaklarında gezdiren kitabı bitirdim bitireli, en heyecan verici seyahat güzergahı hayalim bu coğrafya oldu... İlk fırsatta insanı Floransa seyahatine çıkmaya sevkeden bu kitabı, yanınızda götürmeyi sakın unutmayın... Bu kitaptan başka bir rehbere ihtiyacınız olmadan bu coğrafyayı adım adım gezebilirsiniz, o derece kapsamlı bir rehber bu eser.....

Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız

27 Şubat 2015

İVAN ALEKSANDROVİÇ GONÇAROV: OBLOMOV

Kitap adı: Oblomov
Orijinal adı: Oblomov
Yazar: İvan Aleksandroviç Gonçarov
Çevirmen: Sabahattin Eyüboğlu & Erol Güney
İlk yayınladığı sene: 1859

Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları (12. Baskı-2013)
Sayfa sayısı: 619
ISBN: 978-975-458-719-7






Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi ile ilk olarak 1945 senesinde Türkçe'ye çevrilen Oblomov 619 sayfalık cüssesiyle kitaplığımda uzun süredir okunmayı bekliyordu... "Oblomovluk yapma" deyimini duyup da bu kitabı merak etmeyen olmadığı gibi, ben de okumak için fırsat kolluyor ama çok uzun olduğunu düşünüp bir türlü başlamayı göze alamıyordum... Ne gaflet.... Elime aldığım gün, kitabın içine gömüldüm: kâh gülümseyerek, kâh gözlerim yaşlı, kimi zaman da derin derin düşüncelere dalarak sayfaları arasında unutulmaz bir seyahata çıktım....

19. yüzyıl Rus edebiyatında derin bir iz bırakmış olan Gonçarov,  bu eserinde dönemin Rus asilzadelerinin yaşamını ve ekonomik yapısını eleştiriyor ve ortaya çok güçlü bir hiciv çıkıyor... Ama tıpkı tüm güçlü edebiyat eserlerinde olduğu gibi, Oblomov da tarihinin ve döneminin sınırlarının çok dışında, insanlığın her dönemine hitap eden bir dünyanın kapılarını aralıyor okuruna...

Romanın baş kahramanı İlya İlyiç Oblomov, bir asilzadedir... Çiftliğinden gelen parayla yaşamını idame ettiren, hiçbir iş yapmayan, sürekli neler yapacağının hayalini kurup, bir türlü o hayal için adım atamayan.... Ama okur asla onu satıhta bir tanımlamayla "aylak", "işsiz güçsüz" diye yaftalayamaz kolay kolay çünkü yazar, Oblomov'u Oblomovluk yapmaya itenleri, içinden geçenleri sürekli okura hatırlatır, anlatır ve Oblomov'u sever okur: içindeki temizliği, saflığı sever, kendindeki "bilinçli pasifliği" bulur İlya İlyiç'te ve hatta İlya İlyiç'e müteşekkir olur: küçük Oblomovluklar yapsa da, onun kadar pasif, onun kadar vazgeçmiş olmadığını keşfeder zira ve şükreder...  Senancour'un "Obermann"ındaki kibirli, şımarık, sürekli birşeyler isteyen aylak asilzadesinden çok farklıdır Gonçarov'un Oblomov'u.... O sadece gerçek hayat ile başa çıkmak için yaratılmamıştır, hepsi bu....

Romanda Oblomov baş kahramanımız olsa da, onun çevresindeki insanlar, Alman kökenli arkadaşı Ştolts, tıpkı efendisi gibi gerçek hayata hazır ol(a)mayan hizmetçisi Zahar, aydınlanan Rus kadının temsilcisi Olga, yaşamını başkalarına adamış, mutluluğu basit detaylarda bulan kadınların temsilcisi Agafya da romanın ayrılmaz bir parçasıdırlar... her biri yaşamımıza giren çıkan, sokakta karşılaştığımız, apartmanda alt katta oturan komşu kadar gerçek, güncel ve kanlı canlıdır....

Oblomov, eğer edebiyat meraklısı iseniz, bir "olmazsa olmaz".... Sizi yavaş yavaş hipnotize eden, gözünüzün önünde şırıl şırıl akan bir dere kadar dingin olduğunu sanarken, bittiğinde, okyanusun derinliklerinde bir vurgun yemişsinizcesine sizi etkileyen bir eser....

Bu kitabı satın almak isterseniz bu linki tıklayınız

6 Şubat 2015

J.D. SALİNGER: FRANNY VE ZOOEY

Kitap adı: Franny ve Zooey
Orijinal adı: Franny and Zooey
Yazar: J. D. Salinger
Çevirmen: Ömer Madra
İlk yayınladığı sene: 1961

Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları (13. Baskı-2014)
Sayfa sayısı: 151
ISBN: 978-975-363-120-0








Çavdar Tarlasında Çocuklar kitabıyla tanıştığım J.D. Salinger'i tanımaya Franny ve Zooey ile devam ettim bu sene. 

The New Yorker dergisinin 1955 Ocak sayısında yayınlanan Franny ve aynı derginin 1957 Mayıs sayısında yayınlanan Zooey isimli hikayeler 1961 senesinde kitap haline gelmiş ve 1961-1962 yıllarında tam 25 hafta boyunca en çok satanlar listesinin bir numarasında yer almış...

Kitabın en çok satanlar listesine girmiş olması çok ilginç aslında: ya o zamanlar "en çok satanlar" tanımı başkaymış, ya da dönemin okurları, kitapseverleri farklı bir profile sahipmiş... Çünkü Franny ve Zooey zor okunan, zor derken, okurun çaba göstererek okuması gereken bir kitap...

Bende sinematografik bir izlenim bırakan bir kitap oldu: okurken kendimi bir tiyatro sahnesi ya da beyazperdeye yansıyan bir film izlermiş gibi hissettim bu kitabın sayfalarında ilerlerken. Hatta öyle ki, sanki tüm algılarım sonuna kadar açıkmış gibi, kahramanın saçını kulağına arkasına alırken çıkan o belli belirsiz sesi, kahramanın derin derin nefes alırken, bıraktığı nefesin enseme değen sıcaklığını, kahramanın içtiği puronun saatler sonra bile koltuk kumaşlarına sinen ağır kokusunu hissettim, duydum okurken.... 

Birbirine bağlı iki öyküden oluşan kitap, kalabalık Glass ailesinin iki çocuğunu anlatıyor. Derin karakter tahlilleri din felsefesi ile içiçe girmiş bir şekilde, dönemin toplumsal değerlerinden oluşan bir çerçeve içinde kitabı kaplıyor... Spesifik bir olay, spesifik bir durum, spesifik bir sonuç yok bu eserde.... Günlük hayatın içine kafasını bir uzatmış, sonra da birden geri çekmiş bir devin gördükleri, duydukları gibi bir anlamda ama bir anlamda da bir deneme gibi fikir ve düşünce dünyasında adım adım ilerleyen....

Kısacası ilginç, etkileyici ve düşündürücü bir eser Franny ve Zooey... Uğraş vererek okumayı sevenler için birebir....

Bu kitabı satın almak isterseniz bu linki tıklayınız

23 Ocak 2015

REŞAD EKREM KOÇU-ESİRCİBAŞI

Kitap adı: Esircibaşı
Yazar: Reşad Ekrem Koçu
İlk yayınladığı sene: 1944

Yayınevi: Doğan Kitap  (3. Baskı 2004)
Sayfa sayısı: 134
ISBN: 976-6612-27-4










Tarihi roman sevenler için Reşad Ekrem Koçu'nun eserleri gerçekten inanılmaz bir hazine... Her ne kadar eserlerinin yeni baskılarını bulmak uzun zamandır mümkün değilse de, tarihin izinden gidenler için sahaflarda bu hazineye ulaşmak halen olası. 

Reşad Ekrem Koçu çok ciddi araştırmalar yapan ve romanlarında bu araştırmalarından yola çıkarak karakterlerini, olay örgülerini yaratan bir sanatçı. Ama maalesef eserlerinde kaynakça belirtmemiş olması, yazdıklarına, kimi çevrelerce hakettiği değerin verilmemesine sebebiyet vermiş ve halen de veriyor. 

Reşad Ekrem Koçu'nun eserlerinde beni en çok etkileyen okurunu topyekun bir şekilde geçmişe taşıması. Hele de, günümüzün, kahramanlarının olaylara, kullanılan bir kaç eski sözcük süslemesiyle ve fakat tamamen günümüzün toplumsal tepkileriyle yaklaştığı anakronizm dolu popüler tarihi romanları ve filmleriyle karşılaştırıldığında, adeta gerçek bir zaman yolculuğu yapmak demek Koçu'nun romanlarını okumak... Hatta itiraf etmeliyim ki, onun yazdığı satırlarda dolaşırken, bu adam gerçekten de bu dönemde yaşamış olabilir mi diye sorgulamıyor değilim: romanlarındaki dünya ve insanlar o kadar gerçek, o kadar itina ile tanımlanmış... Hele kullandığı dil... zengin, dolu dolu, ışık ışıl, rengarenk, haz dolu...

Esircibaşı, Osmanlı İmparatorluğu'nun Lale Devri'ni ve bu devri sonlandıran Patrona Halil İsyanı'nı anlatıyor... Tarihin gerçek kahramanları, kurgusal kahramanlarla birleşiyor... Kağıthane'deki sefadan, Üsküdar'daki balıkçı mahallelerine, Kapalıçarşı'nın esnafından sarayın entrikalarına dönemin her bir unsuru rengiyle, nüansıyla, sözcükleriyle, şiirleriyle ve hatta adeta kokusuyla önünüze dökülüyor...

Tarihi roman severlere bu eseri gönülden tavsiye ediyorum... Hem keyifle hem de yeni şeyler öğrenerek geçirecekleri bir okuma serüveni için bu eser en doğru seçim olacaktır....


Bu kitabı satın almak isterseniz, bu linki tıklayınız

5 Ocak 2015

STEFAN ZWEIG: İNSANLIĞIN YILDIZININ PARLADIĞI ANLAR

Kitap adı: İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar
Orijinal adı: Sternstunden der Menschheit
Yazar: Stefan Zweig
Çevirmen: Kasım Eğit
İlk yayınladığı sene: 1927

Yayınevi: Can Yayınları (13. Baskı-2013)
Sayfa sayısı: 247
ISBN: 978-975-07-1554-9









Yeni yılın ilk kitabı çok önemlidir benim için hep... Güzel bir kitapla başlarsam seneye, o senenin kitap hasadında yüzüm gülecek diye düşünürüm. Bu nedenle 2015'e Stefan Zweig ile, hele de bu muhteşem eseriyle girmek harika bir başlangıç oldu benim için....

Usta yazarın bu eserini daha önce okumadığım için çok kızdım kendime... Yıllardır ne büyük bir zenginliği kaçırıyormuşum meğer..... Kitapta hikaye mi desem, biyografi mi desem bilemediğim 12 farklı bölüm var. Herbiri tarihin önemli bir dönemecini anlatan bölümler... Bazıları hepimizin bildiği dönemeçler: İstanbul'un Fethi, Dostoyevski'nin idamdan son saniyede kurtulması, Waterloo Savaşı gibi... ama bazıları önemine ve sonrasında yarattığı etkiye rağmen hiç duymadığımız dönemeçler: Fransa milli marşının ortaya çıkışı, bir Avrupalı'nın ilk kez Büyük Okyanus'u görmesi, keşfetmesi gibi... Bölümlerin formatı da odak noktasındaki kişiliklere göre farklılık içeriyor: Dostoyevski'nin hikayesi şiir olarak, Tolstoy'unki ise tiyatro oyunu olarak yazılmış örneğin... Dönemeçlerdeki olaylarda öne çıkan karakterlerden belki de daha çok gölgede kalmış karakterler okuru daha çok etkiliyor, daha çok düşündürüyor... Tarihe mal olmuş bu anlar iyisiyle, kötüsüyle, herhangi bir taraf tutmadan ve tarihin acımasız gerçekçiliğiyle vücut buluyor bu satırlarda....

Hem edebi bir şölen, hem de vurucu bir tarihsel gezinti için, büyük usta Stefan Zweig'in bu eserini çok tavsiye ediyorum... 

16 Aralık 2014

GABRIEL GARCIA MARQUEZ: ŞİLİ'DE GİZLİCE

Kitap adı: Şili'de Gizlice
Orijinal adı: La Aventura de Miguel Littin, Clandestino in Chile
Yazar: Gabriel Garcia Marquez
Çevirmen: İlknur Özdemir
İlk yayınladığı sene: 1986

Yayınevi: Can Yayınları (1. Baskı-1996)
Sayfa sayısı: 158
ISBN: 975-510-705-3







Büyük yazarların kült eserlerini okumak tabii mühim ama bu tarihe geçmiş kalemlerin daha arka planda, daha gölgede kalmış kitaplarını keşfetmek de bir o kadar heyecan verici çünkü adeta size o yazarın kıyıda köşede bıraktığı farklı izlerin peşinden gitme keyfini de yaşatıyor...

Şili'de Gizlice işte böyle bir kitap benim için. Nobel Edebiyat Ödüllü Marquez'in alışık olduğumuz o zengin anlatımının, bu kez işin içine gerçek yaşamın karıştığı bir çerçevede karşımıza çıktığı bu eser, aslında 18 saatlik bir röportaj ve onun 600 sayfalık deşifre notlarından damıtılmış heyecan dolu, sürükleyici bir serüven hikayesi. 

Hikayemizin kahramanı Miguel Luttin, Pinochet'nin 1973 senesindeki kanlı askeri darbesine kadar Şili'nin en tanınmış film yapımcılarından biri, eserleri Latin Amerika sinemasının en seçkin örnekleri arasında gösterilen bir sanatçı. Luttin Pinochet darbesi sonrasında Şili'den kaçmak zorunda kalıyor ve ülkeye dönmesi yasaklanıyor. Luttin, 1985'te Uruguaylı bir iş adamı kisvesi altında, sahte bir pasaport ve kimlikle Şili'ye geri dönüyor ve diktatörlük rejimi altında yaşayan Şililerin yaşamına dair üç kısa belgesel çekiyor. Kimliği ortaya çıkmadan çok kısa önce de Şili'den ayrılmayı başarıyor.

Gabriel Garcia Marquez'in Luttin'le bu serüven sonrası yaptığı röportajdan yola çıkarak yazdığı Şili'de Gizlice işte bu gizli ve yasak ziyaretin heyecanını an be an yaşatan ama aynı zamanda acımasız, zalim ve tarihe kapkara bir leke olarak geçmiş Pinochet rejiminin iç yüzünü ortaya koyan güçlü bir eser...

Derim ki, Marquez'i sadece Yüzyıllık Yalnızlık, Kırmızı Pazartesi, Kolera Günlerinde Aşk ile sınırlı tanımayın ve Şili'de Gizlice'nin satırlarında üstadın bir röportajı nasıl edebiyata ulaştırdığını da keşfedin....


2 Aralık 2014

MUSTAFA GÜNERİ: HASANOĞLAN HATIRASI

Kitap adı: Hasanoğlan Hatırası
Yazar: Mustafa Güneri
İlk yayınladığı sene: 2014

Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları  (1. Baskı 2014)
Sayfa sayısı: 214
ISBN: 978-605-332-210-8









Cumhuriyet döneminden bu yana geçen zaman dilimi içinde, bu toprakların kaderini en olumsuz etkileyen gelişmenin, Köy Enstitülerinin kapatılması olduğuna inanmışımdır. Bu nedenle de, Köy Enstitülerine ilişkin tüm kitapları, anıları, araştırmaları doymak bilmez bir iştahla okumuşumdur. Bu konuda bu kadar çok kaynak elimden geçmiş olmasına rağmen, Hasanoğlan Köy Enstitüsü Sanatbaşı Mustafa Güneri'nin bu sene yayınlanan bu eseri, bu eşi örneği bulunmaz eğitim girişimi ile ilgili beni en çok etkileyen kaynak oldu.

Mustafa Güneri'nin enstitünün kuruluşu 1941'den kapanışı 1951'e kadar olan döneme ilişkin bizzat çektiği yüzlerce fotoğrafla desteklenmiş bu hatırat, Köy Enstitüleri girişiminin dönemin ne kadar büyük bir projesi olduğunu ortaya koymakta bu alandaki diğer eserleri fersah fersah geçiyor. Yazıyla anlatılan özverinin gözle görülmesini sağlıyor. Kurak, tek bir ağacın bile filizlenmediği, kaderine terkedilmiş bomboş bir arazide, yarışmayla seçilmiş mimari projelerin sadece öğretmen ve öğrencilerin emekleriyle hayata geçerek çağdaş bir medeniyete dönüşünü fotoğraflarla adım adım izliyorsunuz.... O imece ruhunu siyah beyaz karelerdeki gözlerde farkediyorsunuz... İkinci Dünya Savaşı'nın dünyayı kasıp kavurduğu, Türkiye'yi yokluklara sürüklediği karanlık bir dönemde, olmaz deneni başarma inancını aşılayan ve o inancı hayata geçiren Cumhuriyet ruhunu özlemle tadıyorsunuz....

Her cumartesi öğrenci ve öğretmenlerin karşılıklı olarak birbirleri hakkında geri bildirim vermesi; her enstitünün kendi bölgesindeki kaynak ve ihtiyaçlara göre uygulamalı eğitim sunması (örneğin bölge arıcılık için uygunsa arıcılık eğitimi verilmesi, yok eğer marangoz ihtiyacı varsa, marangozluk eğitimi verilmesi), köy evlatlarının Sofokles'in Kral Oedipus'unu tiyatroda sahnelemesi, heykeller yaratması, öğretmen-öğrenci-devlet erkanı hiyerarşisinin yerini eşitliğe bırakması, mezun olan öğrencilerin köylerine dönüşte maaşa bağlanıp, toprak reformu ile toprak sahibi yapılması..... Bugün bize hayal gelen ne girişimler, ne projeler.... ve işte bu yapılanların yaratacağı bilinçlenmeden korkanların baskısıyla herşeyin bir anda sonlandırılması.....

Bu eseri okurken, Köy Enstitülerini yaşama geçiren vizyona hayran olmamak elde değil... Edebiyatta, mimaride, tıpta isim yapmış ünlü insanların bu enstitülerde gönüllü çalışmalarına ve katkılarına şükran duymamak elde değil.... ve tabii ki, ülkemizin makus tarihini değiştirebilecek bu girişimi engelleyenleri de lisan-i münasibiyle anmamak elde değil!!!!

Bu eseri alın, saklayın... çünkü gün gelecek, iyice inanılmaz olacak bu yapılanlar... Güzel fakat çok kısa bir yaşanmışlık olduğunu unutmamak için, gelecekte bir gün yeniden başlatmaya lazım gelen inanç için, alın, okuyun ve saklayın....

İsmail Hakkı Tonguç ve Hasan Ali Yücel'i rahmetle anıyor, bu girişimi engelleyenlere ise tarihin karanlık sayfalarında yerleştikleri o meşum yerde insanlığın vicdani değerlendirmesiyle başbaşa bırakıyorum.....

Bu kitabı satın almak isterseniz tıklayınız