17 Kasım 2014

WILLIAM F. ENGDHAL: ÖLÜM TOHUMLARI

Kitap adı: Ölüm Tohumları
Orijinal adı: Seeds of Destruction
Yazar: William F. Engdahl
Çevirmen: Özgün Şulekoğlu
İlk yayınladığı sene: 2007

Yayınevi: Bilim + Gönül (4. Baskı 2013)
Sayfa sayısı: 294
ISBN: 978-9944-0906-9-8








Eğer siz de benim gibi, neden artık Türkiye'de köylüler birbirine tohum satamıyor, neden tarım açısından 60-70 sene önce bile kendi kendine yetebilen bu ülke, bugün neredeyse samanını bile ithal ediyor diye soranlardansanız, aradığınız yanıtlar bu kitapta.....

Bağımsız iktisatçı ve araştırmacı gazeteci William F. Engdhal'ın Prof. Oktay Sinanoğlu'na ithaf ettiği bu kitap, ilk bakışta komplo teorilerinden derleme izlenimi bırakıyorsa da, her bölümünün sonundaki en az 2 sayfalık kaynakçasının da ortaya koyduğu gibi, aslında gözümüzün önünde olup bitenlerin kanıtlarla birleştirerek özetlenmesinden ibaret. Ve kitabın karşımıza getirdiği tablo son derece ürkütücü, son derece umutsuzlaştırıcı maalesef....

2008'de Robert Kenner'in ünlü belgeseli Food Inc.'i seyrettikten sonra gıda sektörüne son derece kuşkuyla yaklaşmaya başlamış, o günden beri hiçbir fast food dükkanına adım atmamış, işlenmiş gıdalardan elinden geldiğince uzak durmuş bir birey olarak, Ölüm Tohumları'nı okuduktan sonra adete kendimi köşeye sıkışmış hissettiğimi, kaçabileceğim hiçbir yer neredeyse kalmadığını korkarak farkettiğimi itiraf etmeliyim... Çünkü bu kitabın sayfalarını çevirdikçe, planlaması 1900'lerin başlarından bu yana devam eden küresel politikaların "başarılı" uygulamaları nedeniyle, Anadolu'nun ücra bir kasabasının fırınından aldığımız bir ekmekte bile genetiği ile oynanmış buğdayların izini bulacağımızı öğreniyoruz.....

Her ne kadar insanı ümitsizliğe sevkeden, içini karartan, köşeye sıkışmış hissettirten bir kitap olsa da, "bilmemek bilmekten iyidir" felsefesini güdenlerden değilseniz, okumanızı tavsiye ediyorum.... Çok başarılı denemeyecek tercümesine rağmen, bu kitap kafanızdaki bazı sorulara cevap verecek, hatta büyük ihtimalle aklınıza bugüne kadar hiç gelmemiş soruları da düşünmenize yol açacaktır.... Bu sorular ve yanıtlar çözüm sağlar mı o bilinmez ama bilinçlenmeye bir adım daha yaklaşmak niyetindeyseniz, Ölüm Tohumları'nın kütüphanenizin raflarında yer almasında fayda var....

6 Kasım 2014

PATRICK MODIANO: BİR SİRK GEÇİYOR

Kitap adı: Bir Sirk Geçiyor
Orijinal adı: Un Cirque Passe
Yazar: Patrick Modiano
Çevirmen: Filiz Nayır Deniztekin
İlk yayınladığı sene: 1992

Yayınevi: Varlık Yayınları (1. Baskı 1993)
Sayfa sayısı: 126
ISBN: 975-434-109-9








Fransız edebiyatını yakından takip etmeye çalıştığını iddia eden biri olarak, Patrick Modiano'nun daha önce hiçbir kitabını okumamış olmam ve hadi itiraf edeyim, 2014 Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandığı açıklanana kadar adını bile duymamış olmam sanırım benim utancım olarak kalacak. 1972'de Académie Française, 1978 senesinde ise Prix Goncourt ödülü kazanmış olan ve günümüzün Marcel Proust'u olarak adlandırılan Patrick Modiano'yu işte bu utancı hissederek, en hızlı bulabildiğim ilk kitabı olan Bir Sirk Geçiyor ile tanımaya çalıştım.  

Yazarın tüm eserlerine hakim olduğu söylenen gizemli bir geçmişin izini sürme ve kimlik bunalımı temaları ile Paris'in adeta Google Map'e rakip olacak kadar detaylı topografik anlatımı, bu kitapta da yoğun bir şekilde kendini ortaya koyuyor. 

Genç bir erkek, babasının gizemli geçmişi ve belirsiz geleceğinin yarattığı buhranlı denebilecek bir ortamda, genç bir kadınla tanışır. Genç kadın da, gizem kavramının adeta vücut bulduğu karmaşık ve karanlık bir yaşam sürmektedir. Paris'in sokaklarında birlikte geçirdikleri bir hafta bile sürmeyen ve çok ani bir şekilde sona eren günlerin anlatımı olan bu kitap, bir yandan da Fransız kültürünü, sosyal yapısını, iletişim tarzını yansıtmak açısından hayli "yerel" kalıyor. 

Kitaptaki akışın ritmindeki yavaşlığa rağmen, kendini heyecanla okutan bu kitap, benim gibi Patrick Modiano'yu keşfetmek isteyenler için iyi bir ilk adım olacaktır: kısa, vurucu ve yazarın "alametifarika"larının hepsini içeren... Yazarla devam edip etmeme kararını vermek adına, Bir Sirk Geçiyor'dan daha uygun bir eser düşünemiyorum.













23 Ekim 2014

J.D. SALINGER: ÇAVDAR TARLASINDA ÇOCUKLAR

Kitap adı: Çavdar Tarlasında Çocuklar
Orijinal adı: The Catcher in the Rye
Yazar: J.D. Salinger
Çevirmen: Coşkun Yerli
İlk yayınladığı sene: 1951

Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları (35. Baskı 2013)
Sayfa sayısı: 198
ISBN: 978-975-363-636-9







Yayınlandığı günden bu yana toplam 65 milyon kopyası satılan, saygın kurumlar tarafından 20. yüzyılın en iyi 100 İngilizce romanı arasında sayılan bu klasiği maalesef çok geç keşfettim. Ve ilk satırını okuduğum andan itibaren de ergen başkaldırısının ikonu haline gelmiş olan kahramanımız Holden Caulfield'ın müptelası oldum diyebilirim....

Yetişkinlere yönelik olarak yayınlanmış bu roman, asıl ilgiyi gençlerden toplamış olmakla birlikte, 1961-1982 yılları arasında, ABD'de liselerde ve kütüphanelerde yasaklanmış. Ama her yasakta olduğu gibi, bu durum, kitaba duyulan ilgiyi arttırmaktan başka bir işe yaramamış.

Kitap, 13 yaşındaki Holden Caulfield'ın yaşamındaki 2-3 günlük bir dönemin iç sesini dile getiriyor. Böyle bakınca kitabın neden bu kadar ilginç ve etkileyici olduğunu kavramak güç oluyor ama sanırım iyi yazarlık dedikleri de bu olsa gerek.

Holden, tam asi bir ergen: iletişim kurmakta zorlanan, dışlanmış hisseden, herkesi ve herşeyi anlamsız bulan.... Ama onu seviyorsunuz okudukça düşüncelerini.... Kitap, onun düşüncelerini aynı kafasından geçtiği şekilde, git-gelleriyle, çelişkileriyle, konudan konuya atlayışlarıyla dile getiriyor. Ve dışa vuran başkaldırının altında, sımsıcak bir düşünce silsilesi keşfediyorsunuz... Holden'ı bulup, seni anlıyorum ve haklısın demek istiyorsunuz onu yatıştırmak için....

Bu klasiği henüz okumadınızsa, daha fazla geç kalmayın derim.... Uzun zamandır okuduğum en etkileyici ve içime işleyen romandı diyebilirim hiç tereddütsüz....


Bu kitabı satın almak isterseniz burayı tıklayınız

20 Ekim 2014

YILDIRIM BÜKTEL: MOĞOLİSTAN GÜNLÜĞÜ

Kitap adı: Moğolistan Günlüğü
Yazar: Yıldırım Büktel
İlk yayınladığı sene: 2012

Yayınevi: E Yayınları (1. Baskı 2012)
Sayfa sayısı: 142
ISBN: 978-975-390-295-3










Seyahat imkanının daha geniş kitlelere ulaşmasıyla birlikte, gezi yazıları dergilerde, bloglarda, gazetelerde karşımıza her zamankinden daha çok çıkar oldu. Ama şahsen bir seyahat düşkünü olarak, halen gezi edebiyatı konusunda bir eksiklik hissediyor, dönüp dolaşıp klasikleşmiş gezi ve seyahat anılarını içeren kitaplarla kifayet etmek zorunda kalıyorum.

Profesyonel tur rehberi Yıldırım Büktel'in bu kitabı, beni işte bu kısır döngüden kurtaran bir eser oldu. Moğolistan gibi aslında ilgimi o güne kadar hiç çekmemiş olan bir coğrafyayı en kısa zamanda görmem gerektiği konusunda büyük bir heyecan yaratmış olması, sanırım bu kitabın başarılı bir gezi edebiyatı örneği olduğunun en temel göstergesi olsa gerek. 

Şahsen de tanıma imkanı elde ettiğim ve kendisiyle unutulmaz geziler yaptığım Yıldırım Büktel, bu kitabında okurunu sadece bir coğrafyanın gözle görülen, temel turistik bilgileriyle kısıtlı kalan izlenimlere mahkum etmiyor kesinlikle. Hiç sıkıcı ve karmaşık gelmeden, o coğrafyanın tarihini, değerlerini, inançlarını, alışkanlıklarını neden-niçin sarmalı içinde öğreniyorsunuz satır satır Moğolistan Günlüğü'nü okurken... Ve tabii okuduklarınızı en etkileyici kılan da, yazarın, o topraklardayken hissettiklerini çok samimi bir şekilde sizinle paylaşıyor olması....

Şamanizmden budizme, Orhun Abideleri'nden Cengiz Han'a, Gobi'den Ulanbator'a, gerlerden Moğol yemek kültürüne, bu coğrafyaya izini kazımış tüm unsurları bu kitapla bir solukta okuyacaksınız... Ve benim gibi seyahat düşkünlerinden biriyseniz, eminim, kitabın son sayfasını çevirir çevirmez, en kısa zamanda Moğolistan'a gitmek için planlar yapmaya başlayacaksınız....


Bu kitabı satın almak isterseniz tıklayınız

24 Eylül 2014

HANNAH KENT: ÖLÜ GÖMME TÖRENLERİ

Kitap adı: Ölü Gömme Törenleri
Orijinal adı: Burial Rites
Yazar: Hannah Kent
Çevirmen: Ziya Celayiroğlu
İlk yayınladığı sene: 2013

Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları (2014)
Sayfa sayısı: 340
ISBN: 978-975-08-2983-3








Ölü Gömme Törenleri, genç yazarına birçok ödül kazandırmış bir ilk roman... Üstüne üstlük bir ilk roman olduğunu ancak tanıtım yazısında okuduğunuz zaman farkedebileceğiniz kadar etkileyici yazılmış...

Yazarımız Hannah Kent, 1985 Avustralya doğumlu. Lise yıllarında İzlanda'ya bir turistik gezi yapıyor. Bu gezide, tıpkı İzlanda'ya ayak bastıktan sonra birçok insanın başına geldiği gibi, bu coğrafyanın tutkunu oluyor. İzlanda'yı gezerken, Agnes Magnusdottir'in öyküsünü duyuyor ve tüm tarih kaynaklarını inceledikten sonra, Ölü Gömme Törenlerini kaleme alıyor.

Agnes Magnusdottir'in öyküsü kıta Avrupası'nın tarihinde rastladığımız öykülerden hiç farklı değil esasında: bir cinayet işlenmiştir ve Agnes o cinayetin zanlılarından biridir. Agnes'in hikayesini farklı kılan, bırakın cinayetleri, hırsızlığın bile nadir yaşandığı İzlanda tarihindeki yeridir. 

Özellikle İzlanda'yı görmüş, o uçsuz bucaksız topraklarda birbirinden uzak çiftlik evlerinde, geçmişte nasıl yaşandığını benim gibi hep merak etmiş kişilerden biriyseniz hele, bu roman 1800'lerin sonunda, bu sert coğrafyada yaşamın nasıl sürdüğünü göstermek açısından da çok etkileyici gelecektir. 

Kitaplarla farklı dünyalara, farklı bakış açılarına ulaşmak isteyen tüm kitapseverlere bir solukta okuyacakları bu romanı çok tavsiye ediyorum.  

30 Ağustos 2014

HALİDE EDİB ADIVAR: TATARCIK

Kitap adı: Tatarcık
Yazar: Halide Edib Adıvar
İlk yayınladığı sene: 1939

Yayınevi: Can Yayınları (1. Baskı 2009)
Sayfa sayısı: 255
ISBN: 978-975-07-1050-6










Halide Edip Adıvar'ı ilkokul yıllarından derslerle ve ödevlerle anımsadığımdan mıdır nedir, uzun yıllar onun edebi kişiliğini ve birikimini bir yetişkin olarak keşfetmeyi akıl etmemiştim. Can Yayınları'nın yazarın uzun süredir yeni basımı yapılmayan eserlerini peyderpey basması sayesinde, Halide Edib Adıvar'ı adeta yeniden keşfettim ve henüz keşfetmemiş herkese de en kısa sürede ilk adımı atmalarını tavsiye ederim. Üstelik, Can Yayınları'nın bu yeni basımlarda orijinal dili koruyarak ama aynı zamanda eski sözcüklerin tanımlarını da okuru zorlamayacak şekilde bir dipnot olarak sunması, okurun gözünü korkutabilecek "lisan" sorununu da ortadan kaldırıyor. 

Kurtuluş Savaşı öncesi ve süresince oynadığı etkili rolü, Cumhuriyetin kuruluşu sonrası yitiren, ülkenin yeniden inşa dönemini yurtdışında geçirip, Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatı sonrası Türkiye'ye geri dönen Halide Edib Adıvar, en azından benim için, siyaset dünyasındaki sivri yaklaşımları ve İstanbul Üniversitesi'nde İngiliz Dili ve Edebiyatı kürsü başkanlığı yaptığı dönemdeki öğrencilerinin anılarındaki olumsuz yeri nedenleriyle de bir yazar olarak hep arka planda kalmıştı... Ama yetişkin bakış açısıyla eserlerini okumaya başladığımda gördüm ki, çok güçlü bir kalemle karşı karşıyayım.

İşte Tatarcık, bu güçlü kalemin o güçlü toplumsal gözlemleriyle yazılmış bir eser. Roman, Karadeniz kıyısındaki Poyrazköy'de geçer. Tabii ki Poyrazköy'ün bugünün Poyrazköyü olmadığı dönemlerdir, sadece yoksul balıkçılar burada yaşamaktadır. Tatarcık lakaplı Lale'nin babası da balıkçıdır. Babasını genç yaşta kaybettikten sonra, eğitim için İstanbul'a gider, köyüne bir İngilizce öğretmeni olarak geri döner. Bu arada köye de, yeni dönemde zenginliklerini kaybetmiş olan eski İstanbullular yerleşmiştir. 

Cumhuriyet döneminde kadının rolünden, siyasi dönemlere göre kazanılan ve kaybedilen mevkilere, ciddi sosyolojik gözlem ve bulguları, çok akıcı bir roman üslubu içinde sunan bu eser, sadece Türk Edebiyatı'nın ünlü kalemi Halide Edib'i tanımak için değil, aynı zamanda, o yılların Türkiye'sindeki çalkantıları, değer yargılarını ve toplumsal endişeleri anlamak için de birebir... 

10 Ağustos 2014

CAROLİNA MARİA DE JESUS: ÇÖPLÜK

Kitap adı: Çöplük
Orijinal adı: Quarto de Despejo
Yazar: Carolina Maria de Jesus
Çevirmen: Hüsamettin Aydın
İlk yayınladığı sene: 1960

Yayınevi: Armoni (2002)
Sayfa sayısı: 175
ISBN: 0975-8523-22-8









Çöplük, "Anne Frank'ın Hatıra Defteri" gibi bir günlükten romanlaştırılmış bir eser... Sao Paolo'nun favelalarında yani gecekondu semtinde yaşam mücadelesi veren fakir, eğitimsiz, üç çocuğunu tek başına büyüten bir kadının içini döktüğü, yaşama bakışını anlattığı, inanç ve değerlerini paylaştığı, günlük hayatını kayıt altında aldığı bir günlük... 

1960'ta basıldığı gün itibariyle çok satanlar listesine giren bu kitap, halen Brezilya'nın ünlü favelalarındaki yaşamı anlatan ve diğer dillere çevrilmiş tek eser olma özelliğini taşıyor... Aradan geçen 50 seneye rağmen tek kitap olarak kalmasının nedeni ise, sanırım insanların, yaşamın karanlık yüzünü pek duymak, görmek istemiyor oluşları... Çöplük'ü farklı kılan ise, yaşadığı ortamın tek kelimeyle "korkunç"luğuna rağmen, mücadele gücünden, gülümseme yeteneğinden ve yaşama olumlu bakışından asla vazgeçmeyen bir kadın tarafından kaleme alınmış olması... 

Bu anıların gün yüzüne çıkışı da aslında romanı oldukça eşsiz kılıyor: Gazeteci Audalio Dantas, faveladaki bir çocuk oyun alanının açılış haberi için Carolina'nın yaşadığı mahalleye geliyor. O sırada sokak çeteleri arasında kavga başlıyor. Carolina ise çete üyelerine sinirlenip "çekip gidin, yoksa sizi kitabımda yazarım" diye bağırmaya başlıyor (evet, kızdığı komşularının hepsinin açık açık adlarını ve eleştirdiği yönlerini yazıyor anılarında ve esasen, bu nedenle de, kitap yayınlandıktan sonra, zaten arasının pek iyi olmadığı komşularının şimşeklerini daha da üzerine çekiyor). Bunu duyan gazeteci de söz konusu kitabı merak ediyor ve işte sonuç: Brezilya'dan kilometrelerce ötedeki Türkiye'de bile biz artık Carolina'yı tanıyoruz....

Üç ayrı babadan doğma üç çocuğuyla, her yeni başlayan günle yiyecek ve para bulma derdine düşen bu kadının anıları, hem sınırlı eğitiminin getirdiği sadeliği, hem yaşama bakışının naifliği hem de bireysel değer yargılarının güçlülüğü ile, çok etkileyici bir esere dönüşüyor... 

Bu kitabı satın almak isterseniz: