23 Eylül 2015

ALBERT CAMUS: VEBA

Kitap adı: Veba
Orijinal adı: La Peste
Yazar: Albert Camus
Çevirmen: Nedret Tanyolaç Öztokat
İlk yayınladığı sene: 1947

Yayınevi: Can Yayınları (25. Baskı-2015)
Sayfa sayısı: 303
ISBN: 978-975-510-767-7








Albert Camus'yle ilk tanışmam, lise yıllarında... Fransız edebiyatı dersinde, Yabancı adlı romanını ilk cümlesinden itibaren didik didik ederek başlayan bir tanışma.... Bu tanışmadan bana kalan en güçlü iz, annesi yeni ölmüş kahramanın işyerindeki tuvalette ıslak banyo havlusuyla olan didişmesi... kopuk, isyankar bir yazar.... Camus'yle bir sonraki bir araya gelişim, 20'li yaşlarımın sonlarında, ölümüne sebebiyet veren araba kazası sonrasında, arabasında bulunan el yazmalarından yola çıkarak ölümünden sonra basılan İlk Adam... Yarıda bıraktığım, yine bir buhran hissi dışında tek bir iz bile bırakmamış bir eser... Ve şimdi, 40'lı yaşlarımın ortasında, ünlü Veba....

Kabul etmeliyim ki, ciddi bir önyargıyla başladım bu romana... İçimin kapanacağını, insana zaten az olan inancımın daha da örseleneceğini düşünerek başladım... Ama Veba, çok güzel harmanlanmış bir eser.... Çok karamsar bir tabloda, iyimserliğin filizlendiği; kitlelerin mutluluğunda bireysel kayboluşların muhteşem bir şekilde betimlendiği çok etkileyici bir eser.... Öyle katman katman ki, deneme ile roman arasında gidip geliyorsunuz adeta....

Roman, Cezayir'in Oran kentinde geçiyor... Kent, denizinden gelen yosun ve iyot karışık kokusuyla, yağmurlarının çamuruyla, sıcağının kavurucu rengiyle öyle güzel beliriyor ki gözünüzün önünde, gerçekten adeta o sokaklarda siz de geziyorsunuz.... İşte içine girdiğiniz, havasını solduğunuz bu şehirde veba salgını başlıyor, kent karantina altına alınıyor... Roman, karantina döneminde, birkaç kahramanın açısından yaşananları anlatıyor.... 

Bir din adamının inancı yeşertmek için vebadan medet ummayla başlayıp, inançsızlığa sürüklenen hikayesini; sevdiği kadına ulaşmak için karantinayı delmeye çalışan ve bu yolda tüm imkanlarını seferber eden bir genç adamın, bu fırsata ulaşınca vazgeçme hikayesini; karantina öncesi hapse girmek üzereyken intihara kalkışan ama vebayla birlikte özgürlüğe kavuşan adamın vebaya bel bağlaması hikayesini; veba hastalığıyla boğuşan doktorun o herşeyden kopuk ama bir o kadar da herşeyin içinde varoluşunun hikayesini öyle bir anlatıyor ki bu roman... Bak bu ne kadar doğru derken, bir anda kendinizi onun tam tersi bir başka olguyu olumlarken buluyorsunuz.... Beyaz ve siyahlara ayrılmış bir dünyada grinin sahipsizliğinde ve nihilizminde kalakalıyorsunuz....

Albert Camus'nun Veba'da, Nazi dönemindeki Fransız direnişini anlattığı da söyleniyor, geçmişte Oran'da yaşanmış öldürücü veba salgınlarını da.... Ama bence bu romanın en güzel yanı, siz neyi görmek, anlamak istiyorsanız, onu görebileceğiniz, anlayabileceğiniz bir eser olması.... İyimserlikle kötümserliğin iç içe girdiği ve birbirini yenemediği bir dünyada mutlu sonun bile bir başkası için (u)mutsuzluk olduğunu bir kez daha farkettiğiniz ve insanın özündeki iyiliği/kötülüğü bir kez daha teyid ettiğiniz bir eser...

Okuması kolay demiyorum bu roman için... ama okunması farz diyebiliyorum.....